Hamilelik Dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hamilelik Dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2020 Pazar

GEBELIKTE BESLENMENIN ÖNEMI / GEBELiKTE KiLO KAZANIMI NASIL OLMALIDIR?



  • Gebelik kadın için fizyolojik bir olaydır. Yetersiz ve dengesiz beslenme sonucu en çok etkilenen grup 5 yaş altı çocuklar gebe ve emzikli kadınlardır.

  • Annenin beslenme alışkanlıkları hem kendi, sağlığı açısından, hem de doğacak bebeği açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla gebelikte, yeterli ve dengeli beslenme, hem anne açısından hem de bebek açısından son derece önemlidir.

  • Hamilelik süresince anne vücudunda, çeşitli fizyolojik değişiklikler olmaktadır. İlk aylardan sindirim ve emilimde değişiklikler olur.

  • Hamilelik ilerledikçe annenin besin ihtiyacı artar ve eğer bu ihtiyaç karşılanmazsa ; 
  1. Prematür doğumlar, ölü doğumlar. Neonatal ölümler görülebilir.
  2. Konjenital (doğuĢtan) malformasyonlar görülebilir (organ eksiklikleri )
  3. Zamanında doğdukları halde, rahim içi kötü beslenmeye bağlı düşük doğum ağırlıklı ve boyu eksik bebekler dünyaya gelebilir.

  • Annenin hastalıklara karşı direnci, azalır, çabuk hastalanır ve iyileşme süresi uzayabilir.

  • Anne ölümleri görülebilir.

  • Gebe kadın ağırlık kazanamaz, bazen zayıflayabilir. Vücudundaki besin ögelerinin dengesi bozulabillir ve çocuğun sağlığı olumsuz yönde etkilenebilir.

  • Gebe kadında anemi görülebilir.

  • Kalsiyum ve fosfor eksikliğine bağlı, kemik yumuşaması görülebilir.

  •  Gebelik toksemileri görülebilir (eklemsi-preeklemsi)

  • Eğer annenin hamileliğinden önce, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı var ise hamileliği süresince, aynı alışkanlıkları sürdüreceğinden bir problem yaşanmaz; Ancak hamileliğinden önce yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı yok ise hamileliğinde özel bir diyet uygulaması gerebilir. Gebelik öncesi, anne zayıf ise düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma riski yüksektir. 

  • Şişman ise hamilelik süresince 11 kg ağırlık kazansa bile normal ağırlıkta bir bebek doğurabilir.

  • Gebelik öncesi, ağırlık mümkün ise saptanmalı ve standartlara göre değerlendirilmelidir. Gebelikte kilo kazanımı mutlak izlenmelidir.



GEBELiKTE KiLO KAZANIMI NASIL OLMALIDIR?

Yetişkinlerde boya uygun vücut ağırlığını belirlemek için ‘Beden kitle indeksi’ adı verilen standart bir formül kullanılmaktadır.

Bu standart formül ile bireyin boya uygun vücut ağırlığını belirlemek mümkün olmaktadır.

BKİ (kg/m2) =  

vücut ağırlığı/boy uzunluğu 

BKİ (Beden Kitle İndeksi)

<19.9 ise zayıf 

20.0__24.9 ise normal 

25.0__29.9 ise hafif Şişman 

30.0__39.9 ise Şişman 

>40.0 ise ağır (ölümcül) Şişman


Bu değerlendirmeye göre; 

1. Normal ağırlıklı kadınlarda kilo kazanımı dokuz ay boyunca11-16 kg arasında

2. Fazla kilolu kadınlarda kilo kazanımı dokuz ay boyunca 9-15 kg arasında

3. Çok fazla kilolu kadınlarda kilo kazanımı 9 ay süresince 7-11 kg arasında

4. Adölesan gebelerde kilo kazanımı dokuz ay boyunca 16-18 kg arasında

5. İkiz gebeliklerde ise kilo kazanımı 16-20 kg arasında olabilir 



  • Gebelik öncesinde kadın Şişman ise annenin diyet kilo almasını önleyecek şekilde düzenlenir ve annenin kilo alması sağlanabilir. Ayrıca bu dönemde ağırlık kazanımı az olduğunda sütünün veriminin düşeceği anneye vurgulanmalıdır.


  • Gebelik öncesinde kadın Şişman ise annenin diyet kilo almasını önleyecek şekilde düzenlenmeli kalorisi yüksek gıdalar, unlu, Şekerli yiyecekler, yağ ve kızartmalar diyette kısıtlanmalı veya hiç verilmemelidir.


  • Annenin depolarını kullanması sağlanmalı, diyetine ekleme yapılmalı. Bu dönemde beslenmenin önemi anneye anlatılmalıdır.



GEBELİKTE ENERJİ (KALORİ) BESİN ÖĞESİ (PROTEİN, KARBONHİDRAT,YAĞ, VİTAMİN, MİNERAL İHTİYACININ) KARŞILANMASI

  • Gebelik ve emziklilik fizyolojik bir olaydır. Fetüs anneden aldığı besinlerle beslenir ve büyür . Bu nedenle anne aldığı besinlere fetüsün ihtiyacını da eklenmelidir.

  • Anne adayı gebeliği süresince hem kendi ihtiyacını hem de fetüsün ihtiyacını karşılamalı ve bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesini sağlamalıdır.

GEBE KADIN ;

1. Kendi fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak (besin öğesi ve enerji ihtiyacını)

2. Vücudundaki besin öğesi depolarını dengede tutmak

3. Anne karnındaki bebeğin sağlıklı büyümesini sağlamak

4. Yeterli süt oluşumu için gerekli besin ögesi ve enerji ihtiyacını karşılamak, dolayısıyla yeterli ve dengeli beslenmek zorundadır.


ENERJI ;

Gebelikte kadının enerji ihtiyacını aşağıdaki faktörler belirler,
  • Gebe kadının bazal metabolizmasındaki artış
  • Fiziksel aktivitesindeki değişiklikler
  • Fetüsün büyümesi(dokulara yardım ve destek)
Bu faktörlerden dolayı gebe kadının diyeti, enerji ve besin ögesi açısından yeterli ve dengeli olmalıdır.
Ortalama 2000-2300 kalorilik bir diyet gebe kadının enerji ihtiyacını karşılar.


ANNE ADAYI ;

  • BKİ düşük (19.8 ve altı) ve adölesan (ergenlik) döneminde ise gebe kadın zayıf olarak kabul edilir. Bu durumda, annenin kilo almasını sağlayacak bir beslenme düzeni oluşturulur. Enerji ekinde kısılama yapılmaz, ancak enerji ekine ilk üç ayda 250 kalori ve sonraki aylarda 300 kalori ekleme yapılmalıdır.


  • BKİ normal (19.9-26.0) kadınlarda ise, gebe kadının beslenme düzeni devam ettirilmeli, yeterli ve dengeli beslenmesi sağlanarak, normal enerji ihtiyacına ilk 3 ayda 130 kalori 4. ay ile 9. ay arasında ise 3000 kalori eklenmelidir.


  • BKİ yüksek (ĢiĢman) (26.1-29.0)ise ilk 3 ay düşük kalorili diyet uygulanmalıdır. 4. aydan sonra kısıtlama yapılmamalıdır. Diyet kısıtlaması 1500 altına düşürülmemelidir.

PROTEIN ;

Anne karnındaki fetüs proteini 8. haftadan sonra depolamaya başlar. Gebe kadının protein gereksinimi fetüsün büyümesi ile başlar, son aylarda bu gereksinim daha da artar.

Protein ihtiyacının karĢılanmaması durumunda, doğacak çocuğun ağırlığı boyu ve zeka gelişimi olumsuz yönde etkilenir. Gebelikte önerilen günlük protein miktar:

Kg ma + 1 gr + 20 gr dır.

ÖRNEK

Gebe kadın 65 kg ise

65x1=65 gr + 20 = 85 gr

65 kg olan bir gebe kadının günlük 

protein ihtiyacı 85 gr’ dır.

Bu ihtiyaç birinci kalite protein içeren hayvansal gıdalar ile , ikinci kalite (düşük kaliteli), kurubaklagiller , tahıllar ve kuru yemişler, sebze ve meyvelerden dengeli bir şekilde karşılanmalıdır. Fetüs 9 ayda 950 gr. Proteini depolanır.



KARBONHİDRAT ;

Günlük enerji ihtiyacın % 50-60’ı nı karbonhidratlarda karşılanmalıdır. Karbonhidrat ihtiyacı, posa içeriği yüksek besinlerden sağlanmalıdır. şekerli ve unlu besinler yerine komplex karbonhidratların tüketilmesi tercih edilmelidir.


YAĞ ;

Yağ ihtiyacı, annenin ve fetüsün ihtiyacını karşılayacak miktarda alınmalı, aynı zamanda alınan yağın damar ve kalp sağlığını koruyan yağlardan seçilmesine dikkat edilmelidir. Zeytinyağı, fındık yağı, mısır özü yağı, soya yağı tercih edilmelidir.

  

VİTAMİNLER ;

  • Gebelik döneminde suda eriyen vitaminlere gereksinim artmaktadır. Özellikle B1 (vtiamin) yönünden yetersiz beslenen annelerde düşükler yeni doğan kaybı ve ödemler görülebilir.

  • Folik asit gebelik döneminde yetersizliği en sık görülen vitamindir. Çünkü bu dönemde folik asit ihtiyacı artar. İhtiyacın karşılanmaması durumunda, annede megaloblastik anemi görülür.

  • Ayrıca folik asit yetersizliği, plesantanın ve fetüsün gelişimine zarar verir, düşük doğum ağırlıklı bebekler doğabilir, folik asit yetersizliği ile beslenen annelerin bebeklerinde omurga kanalının arka duvarının bir kısmının açık kalması (spina bifida) gibi doğum kusurlarına yol açabilir.

  • Yetersizlik folik asit içeren besinlerin tüketilmesi ve günde 400 mg folat alımı ile karşılanabilir. B6 ve niasin içeren besinlerin diyette bulunması ve tüketilmesi de bebeğin sağlıklı doğması açısından önemlidir.

  • Gebenin diyetinde C vitamini içeren besinlere yer verilmesi, gerekir. Annede C vitamini yetersizliği var ise doğan çocukta skorbüte meyil görülebilir C vitamini vücutta folik asidin emilimi için gereklidir, eksikliğinde folik asit emilime geçmez.

  • Ayrıca C vitamini, demir ve kalsiyumun vücutta kullanımı içinde gereklidir. Gebe kadının diyetinde C vitamini içeren besinlerin özenle seçilmesine hazırlanmasına, pişirilmesine ve saklanmasına gerekli önem verilmelidir.

Yağda eriyen vitaminler ;

( A,D,E,K) içeren besinlerin gebe kadının diyetinde fazla değişikliğe uğramadan yer alması önerilir.


MİNERALLER ;

  • Gebelik döneminde, iskeletin, kemiklerin dişlerin ve kanın yapımında görev alan kalsiyum, fosfor, demire ihtiyaç artar. İlk günlerden itibaren fetüs annedeki kalsiyumu kullanmaya başlar.

  • Annenin bu sürede, yeterli kalsiyum alması ve depolaması gereklidir. Anne yeterli kalsiyum almadığı zaman , fetüs annenin kemiklerindeki kalsiyumu çeker, bu duruma annenin kemikleri zayıflar, kemik yumuşaması görülür, fetüs dokuz ay boyunca 30 gr. kalsiyumu depolar.

  • Gece kadına ilk aylarda, 500 gr son aylarda 1 gr. Kalsiyum alması önerilir. Gebelikte, yiyeceklere ihtiyacı karşılanamayan tek mineral demirdir. Annede demir eksikliği var ise ve tedavi yapılmamışsa, bebek anemili doğar.

  • Annedeki sık doğumlar, besinlerle yeteri demir alınmaması. Vücutta C vitamini eksikliği, diyetin tahıl ada yağlı olması, anemiyi hazırlayan sebeplerdir anemisi olan gebe kadınlarda iştahsızlık, halsizlik, baş dönmesi ve ciltte solgunluk görülür.

  • Annede anemi var ise bu besinlerle bu ihtiyaç karşılanamıyorsa 3. aydan itibaren doktor kontrolünde düşük dozda demir ilaçları verilebilir. Bu ilaçların fetüsü ve anneye zarar vermediği ifade edilmektedir. 

  • Bu dönemde alınması gerekli önemli minerallerden biri de iyottur. Anne diyetinde, iyotlu besinlerin bulunmaması, fetüste troid yetersizliğine yol açar . Troid yetersizliği beyin ve sinir hücrelerini olumsuz yönde etkiler, kretenizm denilen, zihinsel gerilik-ölü doğumlar ağır işitme sorunları görülebilir.

  • Yetersizliği ortadan kaldırmak için en iyi yöntem iyotlu tuz kullanılmasıdır. Ayrıca deniz ürünlerini de hafta da 2-3 kez tüketilebilir.





GEBELERDE GÖRÜLEN SAĞLIK SORUNLARI



  • Gebelik döneminde sık yaşanan sağlık sorunları vardır. Her anne adayı gebeliği süresince bu sağlık sorunlarında birini veya bir kaçını bir arada yaşayabilmektedir. Genellikle bu dönemde demir ihtiyacı artar anne adayı gebelik öncesi ve süresinde, dengeli beslenmez, demir içeren besinleri yeterince tüketmez ise, demir eksikliğine bağlı anemi, folik asit yetersizliği var ise, folik asit yetersizliğine bağlı anemi vardır. Yapılan araştırmalarda, ülkemizde daha çok demir eksikliğine bağlı anemilerin yaşadığını göstermektedir. Ayrıca, yeterli kalsiyum fosfor ve D vitamini içeren besinleri tüketmeyen gebe kadınlarda, diş çürümeleri ve kemik yumuşaması (osteomalasia)gibi rahatsızlıklarda ortaya çıkabilir.




  • Gebe kadının, fiziksel aktivitesindeki azalma, hormonal değişiklikler, diyetinde yeterince posa içeren besinlerin bulunmaması ve yeterince su tüketilmesi sonucunda görülen kabızlıkta, gebelik döneminde anne adaylarının sık yaşadığı sorunlardan birisidir. Bu dönemde sebze ve meyvelere ve kurubaklagillere diyette yeterince yer verilirse vücudun su ihtiyacı da karşılanırsa, kabızlığı önlemek mümkün olabilir.





  • Gebelik döneminde, genetik yatkınlığa bağlı olarak ortaya çıkan diyabet hastalığı da görülebilir. Geçici hamilelik diyabeti denilen bu duruma plesantanın şeker hastalığına sebep olan hormonları üretmesi de etkili olmaktadır. Gebelik süresince görülen diyabet yüksek kan basıncına da neden olmaktadır. Diyabeti olan gebe kadınlar 4500 gr. Bebek doğurabilir. Gebeliğin sonlanması ile diyabete iyileşebilir.





  • Gebelik döneminde Pika ‘iştah sapması’ yada aşerme denilen dönemlerin de, bazı yiyeceklere karşı , tiksinti veya aşırı istek gelişebilir. Bazen de besin olmayan kil, toprak kül, kireç gibi maddelere karşılık istek görülebilir.



 


Bu tür maddelerin yenmesi, annede anemiye yol açar ve parazit görülebilir.



  • Gebelikte, sebebi tam bilinmeyen kadında gebeliğin 2. ayından sonra göz kapaklarında şişme, ayak ve ayak bileklerinde şişme, yüksek kan basıncı, görmede bulanıklık, bulantı, kusma, gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bu belirtilerle preeklemsi, adı verilen hastalığa ait belirtilerdir. Hastalık kontrol altına alınmadığı zaman anne ve bebeğin ölümüne sebep olur. Mutlak doktor kontrolü gerektiren ciddi bir durumdur.



FETÜSÜN GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER


*Annenin beslenmesi

Annenin diyetindeki eksiklikler çoğu zaman bebeğin genel durumunu ve ağırlığını etkiler. Gebe kadının kötü beslenmesi anne ve çocuğun sağlığını bir çok yönden olumsuz etkiler.



Yetersiz ve dengesiz beslenen annede çoğu zaman ;

  • Fötal kayıplar (Anne karnında ölümler)
  • Neonatal ölümler (7-28 günlük bebekler) 
  • Prematüre bebekler (36 haftadan önce canlı doğan bebekler) görülebilir. 
  • Ayrıca, annenin kötü beslenmesine bağlı bebeğin boy ve kilosunda, eksiklikler, ayrıca, zeka gelişiminde de gerilik görülebilmektedir.


*ENFEKSİYON HASTALIKLAR

Annede kızamıkçık hastalığına bağlı abortuslar (düşükler)ölü doğumlar, bebekte, konjenital (doğuştan) kalp rahatsızlıkları, işitme engeli , görme engeli ve zeka gerilikleri görülebilir.



*PATOLOJİK DURUMLAR (Sonradan ortaya çıkan) 

  • Annede kan basıncının yüksek olması, buna bağlı gebelik toksemileri (zehirlenmeler) sonucunda
  • Anne-bebek ölümleri 
  • Diyabet(şeker) hastalığı
  • Fazla sigara kullanımına bağlı prematüre bebeklerin doğması yada zamanında doğdukları halde boyu ve kilosu eksik bebeklerin dünya ya gelmesi
  • Annenin bilinçsizce ilaç kullanımı ve Plesenta yolu ile Fetus a zarar vermesi.
  • Annedeki duygusal değişiklikler 
  • Doğumda kullanılan ilaçlar
  • Fetüsün gelişimini etkileyen faktörlerdir.

GEBELİKTE GÖRÜLEN FİZYOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER



*Sinir sistemi
  • Menepozda görülen ateş basmalarına rastlanır. Bazen anne yorucu bir iş yapmadığında bile yorulabilir. Halsizlik görülebilir. Çoğu zaman önemli bir durum değildir.
  • Gebelik döneminde, otonom sinir sisteminin dengesi bozulabilir . Bu durum kendini , kordiyovasküler ( Kalp atışında ) sistemde kendini gösterir. 


*Kan ve Dolaşım Sistemi
  • Kanın plazma (sıvı) kısmında % 50’lik bir artış beklenir. Buna karşılık hemoglobindeki düşüş, fizyolojik bir anemiyi ortaya çıkarır. Ancak bu durumda ‘ gebeye anemiktir demek doğru olmaz.. Bu durum gebelik dönemlerin de gerçek anemilerden (Kansızlık) ayırt edilmeli ve tedavisi yapılmalıdır.
  • Hormonal değişikliklere bağlı küçük ve büyük tansiyonda düşüşler görülebilir, bacaklarda varisler oluşur. Ayak bileklerinde, hafif ödemler görülür. Bunlar yaşanabilecek durumlardır ve kolayca kontrol altına alınabilir.


*Solunum Sistemindeki Değişiklikler
  • Anne bu dönemde, hem kendi hem de fetüs açısında bir adaptasyon (alışma) dönemi yaşar. Annenin bu dönemde oksijen gereksinimi artar. Bazen annede, burun tıkanıklığı, sinüzit belirtileri görülebilir.


*BÖBREK FONKSİYONLARINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER

  • Metabolizmadaki değişiklikler, kan hacmindeki artış, besin öğesi alımındaki artış ve hormonlar böbrek fonksiyonlarını etkiler. 
  • İlk ve son aylarda sık idrara çıkma görülür . Ayrıca fetüse ait artık ürünlerin atımı da üriner sistemi etkileyen faktörlerden biridir.


*SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER

  • Gebelikteki fizyolojik değişiklerden biri de hormonlardaki değişiklerdir. Bu hormonal değişiklikler, kadında, iştah azalması veya artması bulantı, Öğürme, kusma, kabızlık gibi sindirim sistemi bozukluklarını ile ortaya çıkar. Bu durum annenin beslenmesini güçleştirir. İlk üç ay bulantı ve kusma görülebilir. Bu durum sabahları yenen, tuzlu, kraker, leblebi, posalı, yeşil yapraklı sebze ve meyvelerin yenilmesi ile de ortaya çıkan kabızlıkta düzeltilebilir.
  • Ayrıca gebe kadın bu dönemde sigara, fazla yemek yemek , yağlı, kızartma yiyecekler, gaz yapıcı içeceklerden, alkol ve kahveden uzak durmalı, yemekleri azar azar ve sık tüketmeli, uyurken başını yüksekte tutmalı, yemeklerden sonra yürüyüş yapılmalıdır.


*Hormonal Değişiklikler

  • Bu dönemde en fazla hormon salgılayan plesantanın kendisidir. Bu durum hem fetüsü besler. Hem de onun hormonlarını temin eder ve gebeliğin devamını sağlar. Ayrıca, troid, insülin, progesteron, ostrojen, gibi hormonların seviyelerinde değişiklikler olur.
  • Gebelikte, vücutta meydana gelen bütün fizyolojik değişikliklerin nedeni hormonlardır.


*Deride Görülen Değişiklikler

  • Hormonlara bağlı deride, renk değişikliği (pigmentasyon) görülür. Meme başı, genital organlar ve yüzde deride renginde koyulaşma görülebilir.


*Bazal Metabolizmada Değişiklikler

  • Gebeliğin 4. ayından itibaren bazal metabolizma doğuma kadar % 15-20’ lik bir artış gösterir.





 

17 Haziran 2020 Çarşamba

Müziğin Çocuk Gelişimi Üzerindeki Etkileri



Müziğin çocuk gelişimi üzerindeki etkileri 
üzerine yapılan araştırmalar, müzik ile beynin erken gelişimi arasında bağ olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan anne karnından itibaren müzik seslerini ayırt etmeye başlayan bebeğinizin gelişimini desteklemekte müzik iyi bir araç olacaktır. Çocuğunuzun akademik gelişimi başta olmak üzere; dil gelişimi, sosyal-duygusal gelişimi, fiziksel gelişimi, yaratıcılığı kısacası tüm gelişim alanları müzik sayesinde çok yönlü olarak desteklenecektir. Müziğin çocuklar üzerindeki etkileri, hangi müziklerin dinletilmesi gerektiği ile ilgili pek çok detayı yazımızda bulabilirsiniz.

Anne Karnından İtibaren Müzik

Müzik ruhun gıdası olarak tanımlanır. Müzik dinleyen insan rahatlar ve salgılanan endorfin hormonu sayesinde kendini mutlu hisseder. Bu açıdan müziğin çocuk gelişimi üzerindeki etkileri anne karnından itibaren başlar. Hamilelikte annenin müzik dinlemesi de salgılanacak endorfin hormonu sayesinde mutlu ve huzurlu hissedeceği için bebeğine de bu şekilde geçecektir. Hamilelikte dinlenen müzik özellikle bebeğin duygusal gelişimine katkı sağlayacak, anne ile bebek arasında olumlu bir bağ kurulmasına yardım edecektir. Bunun yanı sıra fiziksel, zihinsel gelişim başta olmak üzere bebeğin tüm gelişim alanları dinletilen müzik sayesinde olumlu etkilenecektir. Hamilelikte sakin ritimler içeren klasik müziklerin anne tarafından dinlenmesi uzmanlar tarafından önerilmektedir. Doğru müzik seçimi, bebeğin anne karnında mutlu ve huzurlu olmasına etki edecektir.


Müziğin Çocuğunuz Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

1-2 yaşından itibaren sesleri taklit etmeye başlayan çocuğunuzun müziğe ilgisini de ilk defa bu yaşlarda fark edebilirsiniz. Müzik duyduğunda el çırpma, ritim tutma ve benzer sesler çıkarma gibi tepkiler müziğin çocuğunuz üzerindeki ilk etkisidir. Aslında doğumundan itibaren sizin sesinizi ayırt etmesi, farklı seslere tepki vermesi ses ve müzikle ilişkisinin çok öncelere dayandığının göstergesidir. Çocuğunuzun hayatında bu kadar önemli yeri olan müziğin onun sağlıklı bir şekilde gelişmesine de büyük katkısı vardır. Müzik çocuğunuzun tüm gelişim alanlarına olumlu etki eden, onun estetik bir bakış açısı kazanmasının yanı sıra işitsel zekasının da artmasını sağlayan önemli bir araçtır.


Müzik Tüm Gelişim Alanlarında Başarıyı Arttırır

Yapılan araştırmalar bebeklikten itibaren müzik ile desteklenen çocukların akademik başarılarının daha yüksek olduğunu, beyin gelişimlerinin daha hızlı olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde müzik sayesinde çocuğun kendini ifade etme becerilerinde de hızlı bir gelişim gözlenmektedir. Sözlerin ritimle birleşmesi çocukların daha kolay öğrenmesini sağlamaktadır.

Müziğin Çocuğunuza Katkıları Nelerdir?

    • Müzik, çocukların estetik duygularını geliştirir.
    • Müzik yaratıcılık ve hayal gücünü destekler.
    • Müzik çocuğunuzun rahatlamasını ve kendini doğru şekilde ifade etmesini sağlar.
    • Müzik dinleyen çocuklarda ritim duygusu gelişir, işitsel olarak daha kolay algılamaya başlarlar. Seslere karşı duyarlılıkları artar.
    • Dikkat, konsantrasyon, matematik becerileri gibi alanlarda olumlu etkileri vardır.
    • Çocuğun sosyalleşmesine ve arkadaş grubuna dahil olmasına aracılık eder.
    • Çocuğunuz müzik sayesinde duygularını daha rahat ifade eder.
    • Müzikli oyunlar yoluyla pek çok kavram çocuğa kolaylıkla öğretilebilir.

    Çocuğunuzun Müzik Becerilerini Nasıl Destekleyebilirsiniz?

    Yapacağınız ufak dokunuşlarla çocuğunuzun dikkatini müziğe çekmeniz ve bu konuda ona rehber olmanız mümkündür. Örneğin; yatmadan önce ninni dinlenmesi, ses çıkaran kaşık/tef vb. aletleri çocuğun incelemesine, bu aletlerle çeşitli sesler çıkarmasına fırsat verilmesi, birlikte şarkı söylenmesi, etkinlik yaparken arka fonda çocuğunuzun gelişimini destekleyici müzikler çalması, çocuğunuzun seslere verdiği tepkileri gözlemleyerek sevdiği ve ilgi duyduğu müziklerin fark edilmesi müzik becerilerini geliştirecek ve destekleyecek uygulaması basit etkinliklerdir. Bunun yanı sıra çocuğunuzu ilgi duyduğu bir müzik aletini çalmaya yönlendirmek, bu konuda eğitim almasını desteklemek de hem gelişimine katkı sağlaması, hem de müzik becerilerinin artması açısından son derece önemlidir.


    Çocuğunuzla Konserlere Gidin, Farklı Enstrümanları Tanıtın

    Çocuğunuz kendini ifade edebilir bir yaşa geldiğinde onunla aktivite olarak çocuklar için düzenlenen konserlere gidebilirsiniz. Müzik atölyelerine katılabilir, farklı enstrümanları tanıtmaya yönelik etkinlikler planlayabilirsiniz. Her enstrümanın farklı bir sesi olduğunu deneyimleme fırsatı sunabilirsiniz. Bu sayede hem müziğe ilgisi artacak hem de gözlem yapma, karşılaştırma yeteneği gelişecektir. Siz de bu arada çocuğunuzu gözlemleyerek, ilgi ve yetenekleri keşfetme fırsatı bulacaksınız.


    Çocuğunuz Bir Müzik Aleti Çaldığında

    Çocuğunuzun bir müzik aleti çalması, küçük ve büyük motor becerilerini geliştirmesine büyük katkı sağlar. Bunun yanı sıra, kendini farklı bir yolla ifade etme şansı yakalar. Olumsuz duygularını olumlu bir şekilde yansıtır. Dikkat, konsantrasyon, hafıza gibi becerilerinde artış görülür. Bir müzik aletine ilgi duyuyorsa 3 yaşından itibaren yönlendirmeniz uygun olacaktır.






    4 Aralık 2019 Çarşamba

    DOĞUM ÖNCESİ DÖNEMDE FİZİKSEL BÜYÜME

    Her insanın gelişimi babadan gelen spermlerden biriyle anneden gelen yumurtanın buluşması ve spermin yumurtayı döllemesiyle başlar. İnsanoğlunun gebelik süresi yaklaşık dokuz aydır. 280 gün yani yaklaşık 40 hafta olan doğum öncesi gelişimi üç dönemde inceleyebiliriz.

            1) Dölüt dönemi (0-2 hafta)
              2) Embriyon dönemi (2-8 hafta) 
              3) Fetüs dönemi (9-38 hafta)

    1) Dölüt dönemi (0-2 hafta):
    Spermin yumurtayı döllemesiyle oluşan ilk hücreye zigot denir.Zigot döllenmeden çok kısa bir süre sonra mitosis adı verilen hücre bölünmesiyle çoğalmaya başlar. Bu dönemde dölüt birkaç gün içinde fallop tüplerinden aşağıya inerek uterusun (rahim) duvarına yapışır. Bu dönemden sonra embriyon dönemi başlar.


    2) Embriyon dönemi (2-8 hafta): 
    Bu dönemde çocuğun temel yapısı oluşur. Plasenta, göbek kordonu ve amniotik sıvı olgunlaşır ve işlevini yerine getirmeye başlar. Plasenta fetüsün beslenme ve korunması için anneyle fetüs arasındaki metabolik değişiklikleri idare eden önemli bir organdır. Fetüs için akciğer, beslenme,zararlı maddelerin boşaltım organı ve iç salgı bezi gibidir.
           Doğumda plasenta 500 gr ağırlığında, 20 cm çapında ve 2 cm kalınlığındadır. Plasenta fetüse göbek kordonu ile bağlıdır. Göbek kordonu anneden fetüse oksijen, su, bazı hormonlar, antikorlar, bazı vitaminler, mineraller gibi gerekli maddeleri iletilir. Göbek kordonunun uzunluğu fetüsten fetüse değişiklik gösterebilmektedir. Ancak ortalama 45-60 cm uzunluğundadır. Yaklaşık ikinci haftada embriyonun etrafında amnion adı verilen bir zar oluşur.
        Amnion zarının içinde amniotik sıvı denilen berrak görünümlü bir sıvı bulunur. Embriyoyu olası incinmelere karşı korur, bunun yanında uygun bir ısıda korunmasını sağlar ve fetüs bu sıvı içinde hareket eder. Anne karnında 16.haftada bu sıvıdan örnek alınarak amniosentez denen işlem uygulanır ve fetüste bazı kromozomal hastalıkların olup olmadığı tespit edilir.Gebeliğin 3. ve 4. Haftalarında kalp ve sinir sistemi oluşmaya başlar. 6-8.haftalar arasında cinsiyet ayırımı oluşur. 8. Haftanın sonunda bebeğin temel organları kalp, karaciğer, sindirim sitemi işlevini gerçekleştirmeye başlar. 8 haftalık iken yaklaşık 1 gr ağırlığında ve 2.5 cm boyundadır.



    3) Fetüs dönemi (9-38 hafta):
    8.haftadan doğuma kadar olan doğum öncesi gelişimin en son ve en uzun dönemidir.İlk kemik hücrelerinin görülmesi 8. Haftaya rastlar ve embriyo artık fetüs olmaktadır ve fetal dönem başlamıştır. Anne karnındaki fetüs gittikçe hareketlenir. 12. haftada boyu 7.5- 8 cm’e ulaşır, ağırlığı 14 gr kadardır. Göz kapakları ve tırnaklar şekillenmeye başlar. Anne gelişimin14-16 haftalarında fetüsün hareketini hissedebilir.
            Solunum hareketleri 18. haftada başlar ancak bu solunum dışarıda kendi başına yaşayabilmesi için yeterli değildir. 5. ayda fetüsün iç organları gelişmiştir. 6.ayda yaklaşık 25 cm boyundadır, gözlerin oluşumu tamamlanmış, deri altında yağ birikmeye başlamıştır. 7.ayda erken doğum durumunda prematüre olarak yaşama şansı vardır. Bu ayda sinir sistemi gelişmiştir, deri altı yağ dokusu ve kas kitlesi hızla artmaktadır. Fetüs 1200 g ağırlığında ve 37.5 cm boya ulaşmıştır. Fetüs 8. ve 9. aylarda 1.5- 2 kg alabilir. 38. haftadan sonra fetüs artık dışarıda yaşayabilecek duruma gelmiştir.









    GELİŞİME ETKİ EDEN FAKTÖRLER

    1)Doğum öncesi etmenler
    2)Doğum sırası etmenler
    3)Doğum sonrası etmenler olmak üzere 3'e ayrılır.

    1)Doğum öncesi etmenler
    Fetüs, döllenmeden itibaren doğuma kadar olan süreçte, büyüme ve gelişimine etki eden bazı etmenlerle karşı karşıyadır. Söz konusu bu etkenler doğrudan bebeğin anne karnındaki büyüme ve gelişimini belirler.
           Annenin yaşı, annenin beslenmesi, annenin kullandığı ilaçlar, annenin sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanması, radyasyon, annenin hamilelik sırasında geçirdiği hastalıklar, annenin hamilelik sırasındaki duygusal durumu, Rh faktörü, çevre kirliliği ve kimyasal maddeler, gebelik toksemisi, kromozomsal ve genetik etmenler, kalıtım ve ırk gibi etkenler doğrudan fetüsün büyüme ve gelişimine etki eder.

    -Annenin yaşı: 
    Anne yaşı gebe kalmada ve doğum öncesi gelişimde bir etken olabilir. Düşüklerin, ölü doğumların, doğum kusurlarının, özellikle ilk doğumlarda yirmi yaşın altındaki ve otuz beş yaşın üstündeki kadınlarda biraz daha yüksek olduğu görülmektedir. Yine down sendromlu bebek doğurma olasılığı yirmi-otuz yaş arası kadınlarda yaklaşık 1500’de bir, otuz-otuz beş yaş arasında 300’de bir, kırkın üstündeki kadınlarda 70’de birdir. Çoğu zaman yaşa eşlik eden başka etkenlerinde down sendromuna yol açtığı da doğrudur.

    -Annenin beslenmesi:
    Yetersiz ve dengesiz beslenen gebelerin prematüre doğum, ölü doğum, düşük doğum ağırlığı ve malnutrisyon gibi problemlerle karşılaştıkları görülmektedir. Yetersiz beslenen annelerin bebeklerinde beyin gelişimine ilişkin problemlere de rastlanabilmektedir.

    -Annenin kullandığı ilaçlar:
    Özellikle gebeliğin ilk üç ayında kullanılan ilaçların temel yapı hasarı daha fazladır. Gebelikte alınan bir ilacın doğum öncesi gelişimi etkileyip etkilememe durumu annedeki ve bebekteki genetik duyarlılık, ilacın alındığı zaman, miktar, annenin fiziksel durumu gibi birçok etkene bağlıdır.
               Annenin sigara,alkol ve uyuşturucu madde kullanması: Gebelik sırasında nikotin ve sigara içmeye bağlı gazların zararlı etkileri gecikmiş doğum öncesi büyüme, düşük doğum ağırlığı, yüksek ölü doğum riski ve kalp-damar kusurlarına neden olabilmektedir. Gebeliği sırasında fazla içki içen kadınların bebeklerinde gözlenen zihinsel, fiziksel ve davranışsal anormallik örüntülerine Fetal Alkol Sendromu (FAS) adı verilmektedir. Ciddi biçimde etkilenen bebeklerde doğumdan önce ve sonra büyüme yetersizlikleri, küçük baş, kalp, eklem, kol-bacak kusurları ve zihinsel gerilik görülebilmektedir. Uyuşturucu madde kullanan gebelerde doğum öncesi büyümenin gecikmesiyle, doğum sancısı ve doğum sırasında artan komplikasyonlar görülebilir. Özellikle eroin bağımlılarının bebeklerinin yüzde yetmişi çekilme semptomları gösterir. İshal, aşırı uyarılabilirlik, çığlık atma gibi semptomlar tedavi edilmediğinde bayılmalara, komaya hatta ölüme yol açabilmektedir.

    -Radyasyon:
    X ışınlarının fetüs üzerindeki zararlı etkileri uzun zamandan beri bilinmektedir. Gebelik döneminde radium ve röntgen ışınlarından etkilenen annelerin bebeklerinde görme kaybı, mikrosefali, kafa kemikleri deformasyonları, yarık damak ve extremite kusurları oluşabilmektedir.
           Annenin hamilelik sırasında geçirdiği hastalıklar:Gebeliğin özellikle ilk 4 haftasında annenin hastalanması doğrudan fetüsü etkilemektedir. Gebeliğin ilk üç ayında annenin geçirdiği kızamıkçık bebekte doğumdan itibaren kalp hastalığı, katarakt, işitme kaybı, fiziksel gelişim geriliği, zihinsel yetersizlik gibi sonuçları ortaya çıkarabilir. Yine anne adayının geçirdiği kabakulak, hepatit, suçiçeği gibi enfeksiyon hastalıklarının da fetüsü etkileme riski oldukça fazladır.

    -Annenin hamilelik sırasında duygusal durumu: 
    Anne ile fetüsün sinir sistemleri bağlantılı değilse de annenin duygularının fetüsü etkilediği düşünülmektedir. Gebelik sırasında uzun süreli stres durumlarının bebekte düşük doğum ağırlığı, sinirlilik ve sindirim sorunlarına neden olduğu bilinmektedir.

    -Rh faktörü:
    Eğer bir anne Rh negatif, baba da Rh pozitif ise fetüsün kanı Rh pozitif olabilir ve bu durum kan uyuşmazlığı olarak adlandırılır. Normal olarak annenin ve fetüsün kanı plasentanın yapısı nedeniyle birbirine karışmaz ancak kılcal damarlardaki küçük çatlaklar bu karışmaya yol açabilir. Annenin sistemi yabancı organizma olarak fetüsün kanına tepki gösterir. Bu tepkiyi Rh pozitif kan hücrelerine saldıran ve onları öldüren antikorlar üreterek yapar. Bu antikorlar fetüse oksijen taşınmasında çok önemli olan kırmızı kan hücrelerine saldırır. Sonuçta düşükler ortaya çıkar veya anemik ,gelişimsel olarak gerilikleri olan bebekler görülebilir. Annenin bedeni antikorları yavaş ürettiği için ilk gebelikte tehlike çoğu zaman ortaya çıkmamakta ancak daha sonraki gebeliklerde tehlike yaratabilmektedir. Önlem olarak, gebelik öncesi anne ve babanın kan testlerini yaptırması, antikorların üretimini engelleyen iğneler ve fetüsün tehlikede olduğu durumlarda kanın değiştirilmesi önerilmektedir.

    -Çevre kirliliği ve kimyasal maddeler:
    Her gün sanayi artıklarına, böcek,mantar ve ot öldürücü ilaçlara, arabalardan çıkan hidrokarbonlara ve diğer hava ve su kirliliğine maruz kalıyoruz; temizlik sıvılarının, boya ürünlerinin, havaya tazelik veren ilaçların gazlarını soluyoruz; bedenimize deodorantlar ve kozmetikler sürüyoruz; besinlerimizde ek maddeler ve koruyucular kullanıyoruz. Bu tür kimyasal maddelerin doğum kusurları ile yakından ilişkisi bulunmaktadır.Örneğin, gebe kadınlar tarafından sindirilen civa, bebeklerinde merkezi sinir sistemi hasarına, bazı durumlarda da beyin felcine yol açmaktadır. Ancak bazı kimyasal maddelerin yarattığı etkiler, çoğu zaman maruz kalındıktan aylarca, bazen yıllarca sonrasına kadar fark edilmemekte ve kadınlar kadar erkeklerde bundan zarar görmektedir.

    -Çoklu gebelik:
    Yumurtlama sırasında rastlantısal olarak bir yerine iki ovum salınır. Eğer her ikisi de döllenirse kardeş yumurta ikizleri yada çift yumurta ikizleri ortaya çıkar. Çoklu gebeliklerde prematüre olma, fetüs ölümü, gelişim anormallikleri riskleri artmaktadır.

    -Gebelik toksemisi:
    Gebeliğin ikinci ve üçüncü trimesterinde ortaya çıkabilir. Preeklampsi ve eklampsi olarak ikiye ayrılmaktadır. Preeklampsi; gebenin kan basıncının yükselmesi, ayaklarda ve göz kapaklarında ödem, bulanık görme, kulaklarda uğultu ve çınlama, baş ağrısı, bulantı ve kusma gibi belirtiler ile ortaya çıkabilir. Anne adayının dinlendirilmesi ve tansiyonunun kontrol altında tutulması gerekir. Tedavi edilmezse; plasentanın ayrılması ile fetüs ölür. Eklampsi’de ise preeklampsideki şikayetlerin yanında kasılmalar görülür. Fetüs ölebilir annenin sağlığı için sezeryan yapılabilir.

    -Kromozomal ve genetik etmenler:
    Otosomal (büyüme) ve cinsiyet kromozomlarına bağlı olarak anomaliler oluşabilir. Otosomal kromozom anomalisinde genellikle bir fazla kromozom bulunur. Buna trisomi denir. Down sendromunun nedeni trisomi 21 dir. Döllenmeden sonra 47 kromozoma sahip bebeğin doğmasına neden olur. Turner sendromu(XO) sadece kadınlarda görülür. Her hücrede 45 kromozom vardır. Belirgin fiziksel özellikleri, buruşuk boyun, kısa beden yapısı ve az gelişmiş cinsel organlardır. Yalnızca erkeklerde görülen Klinifelter sendromunda 47 kromozom vardır. XXY şeklinde fazla bir X komozomu mevcuttur. Çoğu zaman zihinsel gerilik gösterseler de normal zekaya sahip olanlarda vardır. Genellikle sperm üretmeyen küçük testisler, iri göğüsler ve az gelişmiş ikincil cinsiyet özelliklerine sahiptir.

    -Kalıtım:
    Kalıtım anne ve babadaki özelliklerin doğan çocuğa geçmesidir. Başka bir deyimle soya çekimdir. Kalıtımın kişiye aktarılması annenin yumurtasıyla babanın sperminin birleşerek zigot(dölüt) oluşturması ile başlar. Yumurta ve sperm, dış bir zarla çevrilmiş olan stoplazma ve içindeki çekirdekten oluşan bir hücreye dönüşür. Kalıtım açısından önemli olan kısım çekirdektir. Döllenmiş yumurta yarısı anneden yarısı babadan gelen 46 (23çift) kromozomdan oluşur. Annebabanın bir kısım genetik mirasını taşır ve bölünerek çoğalır. Bölünen her hücre onu oluşturan hücrenin bütün özelliklerini taşır. Bölünerek çoğalan hücreler sonradan kısımlara ayrılarak bireyi oluşturur. Bu dönemde hücreler hem çoğalır hem de farklılaşır. Farklılaşma sonucunda sinir, kas ve iç organlar ile kemikler ortaya çıkar. Kromozomlar üzerinde binlerce gen bulunur. Genler, anne-babadan gelecek kalıtsal özellikleri taşıyan birimlerdir. Genlerin bazıları başat(dominant), bazıları da çekinik (recessive)tir. Başat genler çekinik genlere üstün gelerek taşıdıkları özelliği dölüte geçirirler. Göz rengi, renk körlüğü, saç dökülmesi gibi bazı özellikler başat genlerle çocuğa geçer. Anne-babadan gelen kromozomların 22 çifti birbirine benzer fakat bir çift kromozom her zaman birbirine benzemeyebilir. Bu birbirine benzemeyen çift cinsiyet kromozomudur. Anneden gelen kromozomlarda her zaman X kromozomu bulunur. Babadan gelen kromozomlarda bazen X, bazen de Y kromozomu bulunabilir. Eğer babadan gelen kromozomlarda X kromozomu varsa çocuk kız (XX), Y kromozomu varsa çocuk erkek (XY) olur. Genetik bilimi insanın fiziksel bazı özellikleri ile cinsiyeti dışında kalan zihinsel, duygusal ve bazı toplumsal özelliklerinin ve hastalıklarının (albinizm gibi) kalıtsal olduğunu ileri sürer. X ve Y kromozomlarının eksikliği yada fazlalığı insanın bazı özelliklerinde bozukluklar yaratır. Ayrıca içe kapanıklık, dışa dönüklük ve şizofreni gibi ruh hastalıklarına yatkınlığın kalıtsal olduğuna dair hipotezler de vardır.

    -Irk:
    Irk etmeni çocukların büyümesini etkilemektedir. Doğumla birlikte siyahların beyazlara oranla iskelet gelişimi açısından üstün oldukları görülür. Bu farklılık zenci çocuklardaki diş gelişiminin daha önce başlamasıyla da ortaya çıkmaktadır. Bazı küçük yapılı ırklardaki çocukların farklı çevrelerde büyütüldüklerinde büyümenin hızlandığı görülmektedir. Örneğin, Kalifornia’daki Japon çocukları, Japonya’dakilere kıyasla daha iridir. Bu durum aynı ırktan gelen insanların ayrı çevrelerde yaşamaları sonucu ırk faktörünün etkisinin azalabileceğini göstermektedir.

    2)Doğum sırası etmenler
    Yenidoğan, doğum travmasına karşı son derece dirençli olmasına karşın yetersiz oksijen ve bebeğin başı üzerine beklenmedik bir basınç doğumun iki temel komplikasyonunu oluşturmaktadır. Bebeğin dışarı çok hızlı çekilmesi, annenin kemikleri başın uygun biçimde geçmesi için çok darsa, serviks yeterince genişlememişse bebeğin başı çok fazla basınca maruz kalabilir. Böyle ani basınç durumlarında kafatası içi kanamalar sonucu beyin hasarı ortaya çıkabilir. Plesantanın erken ayrılması, bebeğin başının en son çıkması, uzamış doğum, umbilikal kord’un bebeğin boynuna dolanması bebeğin yeterli oksijen alamamasına neden olur. Araştırmalar oksijen yetersizliğinin beyin hücrelerinin tahrip olmasına bağlı beyin felcine, epilepsiye ya da zihinsel geriliğe yol açtığını göstermektedir.

    3)Doğum sonrası etmenler
    -Cinsiyet:
    Bebeklik döneminde kızlar çok fazla olmamakla birlikte erkeklerden daha hafif ve kısadır. Fakat genellikle oyun çocukluğu çağında büyüme örneklerinde kız ve erkek arasında büyük farklılık yoktur. Ergenlik çağında büyüme ve gelişme kızlarda erkeklerden 2 yıl önce hızlanır ve aradaki fark belirgin hale gelir. Fakat 2 yıl sonra erginlik döneminde erkeklerde büyüme birden hızlanır ve yaşıtları olan kızları geçerler.

    -İç salgı bezleri: 
    Çocukluk ve gençlik çağında, gelişimi etkileyen en önemli etkenlerden biri de iç salgı bezleridir. Salgı bezleri, doğrudan doğruya kana gönderdikleri salgılarla bedenin büyümesini ve sağlığını etkiler. İç salgı bezlerinin herhangi birinin salgısının diğerlerine oranla fazlalaştırması yada azaltması gelişimi olumsuz etkiler.İç salgı bezleri, hipofiz, troid, paratroid, pankreas(yarı iç salgı bezidir), böbrek üstü, pitüviter ve cinsiyet salgı bezleridir. Hipofiz: Kafatasında bulunur, tüm salgı bezlerinin çalışmasını düzenler; iç salgı bezlerinin orkestra şefi gibidir.fazla salgı salgılaması devliğe, yetersizliği cüceliğe neden olur. Vücudun düzenli olarak çalışması ve büyümesinde önemli rol oynar. Tiroid bezi: Boğazda nefes borusunun ön kısmında bulunan tiroid bezi troksin adı verilen horman salgılar. Tiroksin, vücut metabolizmasını etkiler, oksijen kullanımı ve vücut ısısını artırır. Küçük yaşlarda fazla salgılanması kretenizm denilen cücelik ve zeka geriliğine neden olur. Tiroksin üretiminin yetişkinlik yıllarında az salgılanması da metabolizmayı yavaşlatır ve uyuşukluk, vücut ısısında düşmeye neden olur. Paratroid salgı bezi: Bu bezin salgısı vücudun kalsiyum ve fosfor dengesini sağlar. Kemiklerin gelişimini, sinir sistemini, kasların çalışmasını, kalp atışlarını ve kanın pıhtılaşmasını etkiler. Pankreas bezi:İki tür salgısı vardır, biri mideye gönderilir, diğeri insülindir ve kana gönderilir. Kandaki şeker miktarını ayarlar. Böbrek üstü bezleri:Her iki böbreğin üstünde bulunur. Birden fazla hormon üretirler. Androjen ve östrojen adı verilen cinsiyet hormonları da böbrek üstü bezleri tarafından üretilir. Kadın ve erkekte her iki hormon üretilir. Ancak erkeklerde androjen, kadınlarda ise östrojen daha baskındır. Kadınlarda fazla salgılanan androjen hormonu memelerde küçülme, seste kalınlaşma ve tüylerde artışa neden olur. Erkeklerde östrojenin fazlalığı ise, seste incelme, tüylerde azalma ve memelerin gelişmesine neden olmaktadır.Epinefrin bir diğer adı adrenalin hormonu da heyecan, üzüntü,korkuve sinirlenme durumlarında salgısı artar. Kandaki glikoz artar,kalbin atışı hızlanır ve kalp basıncı yükselir. Noradrenalin hormonu ise adrenalin hormonunun oluşturduğu etkileri normal seviyesine indirerek organizmanın daha fazla yorulmamasını sağlar.

    -Beslenme:
    Beslenmenin nicelik ve nitelik yönünden eksikliği gelişim üzerinde oldukça etkilidir. Yetersiz beslenme ,büyüme gecikmeleri, büyümede yavaşlamalara neden olabilmektedir. Özellikle proteinli besinlerin alımı kemiklerin uzaması ve iskeletin olgunlaşması açısından son derece önemlidir.

    -Hastalıklar:
    Geçirilen hastalıklar büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkilemektedir, özellikle kronik hastalıklar büyümeyi duraklatır. Yeni doğanda geçirilen ağır fizyolojik sarılık, ateşlenmeler gerekli müdahale yapılmadığı taktirde yapısal bozukluklara neden olmaktadır. Çocuğun sağlığına kavuşmasıyla birlikte sabit kalan bu duraklama periyodundan sonra büyüme birden hızlanır ve koşullar iyi olduğu taktirde çocuk yine kendi büyüme örneğine dönebilir.

    -Sosyo-ekonomik etmenler: 
    Yapılan araştırmalar ekonomik açıdan üstün ve sağlıklı koşullarda büyüyen çocukların, ekonomik açıdan düşük düzeydeki çocuklara oranla daha gelişmiş olduklarını göstermiştir. Büyüme ve gelişme için beslenme kadar sağlık koşulları, sıcak ve iyi bir evde yaşamanın yanında uyku ve dinlenmenin, egzersiz ve boş zamanların değerlendirilmesi gibi etkinliklerin rolü büyüktür.

    -Aile tipi:
    Geniş aile tipinde beslenme fazla bölünme nedeni ile yetersiz kalmaktadır. Bir çok ülkede çok çocuklu ailelerde çocukların büyüme hızının yavaş olduğu rapor edilmiştir.

    -Diğer faktörler: 
    Kişinin gelişimini etkileyen çevre çok geniş bir kavramdır. Şu ana kadar belirtilen etmenlerin yanında içinde yetiştiği kültür, akrabaları, iş veya arkadaş çevresi, okulu, öğretmenleri, ana baba tutumları, doğum sırası, cinsiyet, boşanmalar ve göç olgusu gibi hususların tümü bireyin fiziksel, bilişsel veya psiko-sosyal gelişimini etkileyebilmektedir.





    DOWN SENDROMU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?

    DOWN SENDROMU NEDİR? Down sendromu genetik bir rahatsızlıktır. Sağlıklı insanlarda 2 tanesi eşey  kromozomu (XX veya XY) olmak üzere toplamd...

    POPÜLER YAYINLAR