25 Nisan 2020 Cumartesi

Bazı Okul Öncesi Eğitim Yaklaşımları


Çocuk eğitimi konusuyla ilgili ilk bilgilerin Eski Yunanda ortaya çıktığı görülmektedir. Yine Hint ve Çin Medeniyetlerinde de çocuk eğitimine önem verilmesi konusunda çeşitli söylemlere rastlanılmaktadır. Hindistan’ın en eski ve en değerli kutsal yazıtları veda adı verilen kitaplarda toplanmıştır. Bu kitaplarda bir kısmı nesir ve bir kısmı nazım şeklinde olan upanişad denilen yazıtlarda vardır. Bu yazıtlarda eğitimle ilgili deyişlere rastlanılmaktadır.
        Çocukluk çağının öneminin anlaşılması ve düşünürlerin ilgi alanına girmesi 16-17. yüzyıllardan itibaren başlamış, 20. yüzyılda ise çocukların gelişim özellikleri, erken çağda eğitilmeleri ve ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik farklı bir dönem olmuştur.
          Günümüzde çocuklara, erken dönemde zengin bir uyarıcı, çevre ve planlanmış etkinlikler sunmanın ne denli önemli olduğu tartışması artık geride kalmış, bunun yerini okul öncesi eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve niteliğinin artırılması konusundaki çalışmalar almıştır.
        Çağdaş program yaklaşımlarında etkin öğrenme yöntemleri kullanılmaktadır. Etkin öğrenme yönteminde çocuklar seyredip dinlemekle yetinmeyip bu sürece etkin olarak, hareket ederek ve bir şeyler yaparak katılırlar. Etkin öğrenme ortamı, çocukların bağımsız olarak hareket ettiği ve araştırdığı, malzemeleri serbestçe kullanabildiği ve keşfettiği bir ortamdır. Etkin öğrenme yöntemi çocuklara seçim yapma özgürlüğü tanır. Çocuklar ne yapacaklarına, nasıl yapacaklarına, hangi malzemeleri kullanacaklarına kendileri karar verir. Burada çocukların problem çözme çabalarına öğretmen ve arkadaşları ile iletişim kurmaları, yaratıcı olmalarına izin verilir ve teşvik edilirler. Çocuklara arasında seçim yapabilecekleri malzemeler sunulur.
            Etkin öğrenme yönteminde öğretmenler, malzemelerle daha etkin biçimde oynamaya teşvik edecek fikirler öne sürer, etkinlik sırasında çocuklarla iletişim kurar. “Bunu nasıl yaptın, başka ne yapılabilir, bana bununla ilgili ne söyleyebilirsin?” gibi açık uçlu sorular sorarlar. Öğretmen, çocukların çabalarına destek olur, onlara bazı şeyleri kendi başlarına keşfetme özgürlüğü tanır ve çocukların kendi seçtikleri yolda onlara yardımcı olur. Çocukları birbirlerine yardım etmeleri için teşvik eder.
           Çağdaş yaklaşımlar çocuk merkezlidir. Çocuk merkezli sınıflarda çocuklar aktiftir ve sınıflarda özel öğrenme materyalleri kullanılır. Programlar konuya dayalı bilgi içermez; entegre, disiplinler arası konular ele alınır. Ağaçlar, aile, otomobil gibi konularla fen, matematik, dil sanatları entegre olmuştur ve bu konuların öğretilmesi ya da ezberlenmesi gibi bir çaba yoktur.
           Reggio Emilia, High/Scope, Montessori ve Açık Eğitim yaklaşımları okul öncesi eğitimde yaygın olarak kullanılan yaklaşımlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaklaşımlar aynı zamanda okul öncesi eğitim kurumlarının yaygınlaşması ve nitelik yönünden yükseltilmesi açısından etkili olmuş yaklaşımlardır. Froebel ve Montessori gibi okul öncesi eğitime öncülük etmiş kişilerin görüş ve direktifleri doğrultusunda kendilerine yön bulmuş yaklaşımlar olarak da karşımıza çıkmaktadırlar.

1. High / scope yaklaşımı

High/Scope sözcüğü sözlük anlamı olarak “yüksek hedefler ve uzaklara uzanan görev” anlamına gelmektedir. High/Scope Eğitim Araştırma Vakfı, 1970 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulmuştur. Vakfın kurucusu Dr. David Weikart’tır. High/Scope Programı, teori ve pratiği birleştiren bir eğitim sistemidir. Program, çocuk gelişimi araştırmaları ve eğitim değerlendirmeleriyle desteklenmiştir.
          High/Scope Programı’nın temel sürecini etkin öğrenme oluşturur. Etkin öğrenme, hem zihinsel hem de fiziksel etkinliği içerir. Öğrenme için istek çocuğun içinden gelir. Etkin öğrenen çocuklar sorular sorarlar, keşifler yaparlar. Yetişkinler çocukları destekler, etkin öğrenmeyi teşvik ederler. Etkin öğrenme için ortam ve düzen sağlarlar. Bu yaklaşımda yetişkinler, çocuklara bir şeyi nasıl doğru olarak yapacaklarını ya da ne yapmaları gerektiğini göstermeye çalışmazlar. Bunun nedeni, böyle bir yaklaşımın öğrenme ve keşfetme olanaklarından çocukları mahrum bırakmasıdır.

High/Scope Yaklaşımının benimsediği temel ilkeler aşağıda sıralanmıştır.

- Çocuklar kendi kişisel ilgilerini ve amaçlarını gerçekleştirdiklerinde en iyi şekilde öğrenirler.

- Düzenli bir günlük program izlenir.

- Çocuklar düzenli olarak gözlemlenir.

- Etkinlikler çocukların ilgilerine, hareketlerine dayanır.

- Çocuklar pasif alıcılar değil, kendi öğrenmelerinin aktif sorumlularıdır

- Çocuklar oynayacakları materyalleri seçerler, materyallerle ne yapacaklarına karar verirler.

- Çocuklar, bütün duyularını kullanarak öğrenirler.

- Yetişkinler çocuklara maksimum hareket imkanı tanımalıdır.

- Çocuklar grup halinde çalışmaya teşvik edilmelidir.

- Sınıftaki sorunlar çocuklarla tartışılarak birlikte çözüm bulunur.

            Bu yaklaşımda çocukların kullanacakları materyaller, pahalı ya da tek bir kullanım biçimi olan materyaller yerine ucuz, kolay bulunabilir, çok yönlü kullanımı olan artık materyallerdir. Programda sene başında az sayıda ilgi köşesi ve materyal sayısını hazırlanır. Daha sonra çocukların ilgi, istek ve ihtiyaçlarını öğrendikçe köşe ve materyal sayısı artırılır. Sınıfta bulunan materyaller etiketlenir. Bu sayede aranan bir şeyin bulunması daha kolay olur. Materyaller çocukların kolaylıkla ulaşabileceği yerlerdedir. Böylelikle çocukların bağımsızlık ve yeterlilik duyguları artar. High/Scope Programının amacı, gelişimsel olarak tutarlı bir eğitim sağlamaktır. Gelişimsel olarak tutarlı bir eğitimin ise, üç ana öğesi vardır. Bunlar:

1. Öğrenenin belirli bir gelişim basamağında gelişmekte olan yeteneklerinin daha çok kullanılmasını ve geliştirilmesini sağlar.

2. Öğrenenin kendi kişiliğine özgü ilgi, yetenek ve uzun vadeli amaçları geliştirmesine yardımcı olur ve bunu teşvik eder.

3. Öğrenme deneyimini, öğrenen, öğretilmek istenen şeyi gelişimsel olarak en iyi öğrenecek, hatırlayacak, geçmiş tecrübeleriyle birleştirecek durumdayken sunar.

           High/Scope Programı Piaget’nin Gelişim Teorisi’nden etkilenmiştir. Piaget’e göre gelişim, büyüme ve öğrenenin öğrenmek için çeşitli girişimlerde bulunması, bu girişimler sonucunda çevresinden çeşitli tepkiler alması ve bu tepkileri ileriki girişimlerinde tekrar kullanması sonucunda oluşur. Piaget’den etkilenen diğer bir nokta da, çocuklarla etkileşim halinde bulunan yetişkinlerin görevinin onları desteklemek olmasıdır.
          Bu programda yetişkin, çocukları arkadaş olarak görür. Yetişkin çocuklara etkin öğrenme imkânı sağlamaya çalışmakta ve onları zorlamak yerine saygı göstermekte ve desteklemektedir.

2. Montessori yaklaşımı

Maria Montessori (1870-1952) Roma Üniversitesi’nde tıp uzmanlığı için çalıştığı sıralarda öğrenme güçlüğü ve zihinsel özürlü çocuklarların öğrenme sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştır. Montessori Roma Orthophrenic Okulu’nda yönetici olarak çalıştığı sıralarda öğrenme güçlüğü çeken çocuklarla, öğrenmeyi kolaylaştırıcı nesneler üzerinde çalışmış ve daha sonra bu nesnelerin normal çocuklara verilen düzenli eğitim uygulamaları üzerindeki etkilerini araştırmıştır.
            Montessori’nin hazırlamış olduğu eğitim ortamı öğrencileri merkeze alan ve öğrenmeyi kolaylaştıran, öğrencilerin bilgiyi yapılandırmalarına imkân veren bir yaklaşımdır.73 Montessori yaklaşımın temel öğelerinden en önemlisi öğrenme ortamının oluşturulmasıdır. Maria Montessori, çocuğun öğrenmesinin onlara tanınacak yaşamsal araçlarla gerçekleştirilebileceğini savunur. Aynı zamanda bunun çocukta bağımsızlık duygusunu geliştirmesine katkıda bulunacağını söyler.
          Dr. Maria Montessori’ye göre hiçbir birey başkası tarafından eğitilemez. Birey kendi başına hareket etmelidir. Doğrudan eğitilen bir birey sınıfta geçirdiği saatlerden ve yıllardan sonra da öğrenmeye devam eder, çünkü birey doğuştan bir öğrenme arzu ve isteğiyle donatılmıştır. Montessori her çocuğun kendi kendini eğitme gücüne sahip olduğunu belirtmiştir.
         Montessori’ye göre ilk çocukluk döneminde verilen eğitimin amacı çocuğa önceden belirenmiş kavram, olgu ve genellemeleri vermekten ziyade, çocuğun doğuştan getirmiş olduğu öğrenme istek ve arzusunu harekete geçirmek ve geliştirmektir.
        Montessori çocukta öğrenmeyi ele alırken, bunun çocuğun kendi yaşantı ürünü olmasına dikkat çekmiştir. Montessori, çocuğun öğrenmesinde doğuştan getirilen öğrenme arzusu ve isteğine büyük önem vermiştir. Bunun için uygun bir çevrenin oluşturulması gerekmektedir. Montessori’ye göre insan yaşamının en önemli dönemi 0-6 yaş aralığı olan okul öncesi dönemdir. Bu dönem çocuğun zekâsının olgunlaşması için gerekli yardıma ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Montessori’ye göre eğitim, öğretmenlerin çocuklara sözcüklerle anlattıklarıyla değil, çocukların fiziksel ve sosyal çevrede geçirdikleri yaşantılarla gerçekleşir.
        Montessori yaklaşımında öğrenme ortamında gerçeklik ve doğallık büyük önem taşır. Sınıftaki araçlar çocuğun gerçekle yüz yüze gelmesini kolaylaştırmak amacıyla gerçek yaşamda kullanılan araçlardır. Bir şey içmek için gerçek cam bardaklar, ütü yapmak için gerçek ısınabilen ütü, sebzeleri kesmek için gerçek keskin bıçak kullanılır.
               Montessori Yöntemi’nin temelinde;
-çocuğun tanınması,
-duyuların eğitilmesi,
-deneyimde tekrar,
-iç disipline yönelten özgürlük ortamı,
-ilgi çekici ve mutlu bir olay olarak sunulan çalışma,
-eğitime toplumsal bir olay olarak yaklaşım gibi ilkeler vardır.

          Montessori yöntemi’ne göre, sınıflarda öğretmen yönetici ve liderdir. Öğretmen görünüşü ve kişiliği ile model olan, esnek, sevecen, anlayışlı, sıcak ve saygılı bir kişidir. Eğitim ortamında çocukların özgürce hareket edebilmesi ve etkili öğrenmeleri için onları cesaretlendirir. Öğretmen, materyallerden çocukların en iyi şekilde yararlanması için çaba sarf eden bir eğitimcidir.

3. Reggio emilia yaklaşımı

1970 yılında İtalya’da hükümet belediyelere okul öncesi eğitiminin yaygınlaştırılması amacı ile kreş ve anaokulları açma ve yürütme talimatı vermişti. Bu yetkiye dayanarak çeşitli üniversitelerden bilim adamları ile iş birliği yaparak Reggio Emilia adında bir okul öncesi eğitim projesi başlatılmıştır. Regio Emilia Projesi, mevcut okul öncesi kurumlarında reform yapmayı ve bu kurumları güncelleştirmeyi, ayrıca yeni anlayışa göre birçok okul öncesi eğitim kurumu açmayı ve orjinal eğitim metotlarını bu kurumlarda uygulamayı hedeflemiştir.
          Reggio Emilia Programı’nın felsefesine göre çocuk gelişimini engelleyen bir “duvar” la karşı karşıyadır. Basmakalıp, eski ve katı kurallar, güncelliğini yitirmiş kavramlar, yetişkinlerce benimsenmiş ancak anlaşılması, kavranması zor ve geçerliliğini kaybetmiş davranış ve tutumlar, geleneksel eğitim metotları bu “duvar”ı oluşturmaktadır. Gelişim sürecinde çocuk önce yaşayan toplumdaki yeni kültürel değerler ve rolleri öğrenmesi için desteklenmelidir. Çocuk daha sonra gelişimini engelleyen ve eski değer yargılardan oluşan “duvar”la karşılaştığında bu “duvar”ı kendi kendine aşmayı başarmalıdır.
        Reggio Emilia yaklaşımı çocuğun, gelişimini ve yaratıcılığını engelleyen kalıplaşmış, katı, geçerliliğini yitirmiş değer yargıları ve geleneksel eğitim metotlarına karşı koyması için aktif, bağımsız, yaratıcı, gözlemci ve zihinsel potansiyelini kullanabilen bireyler olarak yetiştirilmesi gerektiğini savunur.
       Burada çocuğun gelişimine genetik yapıda ve ekolojik bir yaklaşımla bakılmaktadır. Bilgi edinmede oyun, gözlem ve duyularını kullanan çocuklar bu süreç içerisinde hem kendilerini, hem de birbirlerini tanımayı ve dünyanın nasıl işlediğini anlamaya çalıştıklarından bahseder.
      Reggio Emilia Programı’nda problem çözme, yaratıcı düşünme ve araştırmayı içeren birçok fırsatlar sunulmaktadır. Bu projede ortam çok büyük önem taşımaktadır. Reggio Emilia okullarında ortam için “öğrenmenin” kendisi şeklinde ifadeler kullanılmaktadır. Ancak sadece fiziksel çevrenin değil, sosyal çevrenin de önemli olduğunu belirtmiştir. Reggio Emilia’da her okulda sınıf içinde bir mini atölye ve bir de büyük atölye vardır. Bu atölyelerde çeşitli materyaller vardır. Materyaller sadece raflarda sergilenmez, belirli projeler için yapılan çalışmalarda kullanılır.
       Reggio Emilia okullarında ortamın düzenlenmesi de son derece önemlidir. Reggio Emilia yaklaşımının en önemli özelliği; öğretmenlerin “öğrenen” olarak gösterilmesidir. Reggio Emilia yaklaşımında çocuklara duyu organları ile materyallerin, şekillerin ve renklerin bilinmeyen özelliklerini keşfetmeleri için özgür bir ortam sağlanır.
        Reggio Emilia programlarında duyu organları ile materyallerin, şekillerin ve renklerin bilinmeyen özelliklerini keşfetmeleri için çocuklara özgür bir ortam sağlanmalıdır. Bu özgür ortam içerisinde çocuklar yalnız başlarına, akranları ve yetişkinlerle birlikte yaşadığı deneyimler sayesinde anlama, öğrenme ve bilmenin zevkini tadarlar. Çocuklar bilgi edinmede oyun, gözlem ve duygularını kullanırlar, bilgilerini organize etmek için ipuçlarından yararlanır, var olan açıklamalardan hareket ederler ve çevreyle etkileşimde bulunurlar. Böylece deneyim kazanırlar.
         Çocukların öğrenme sırasında en çok kullandıkları mekanizmalardan biri de algıdır. Çocuk bir nesne ile karşı karşıya geldiğinde onu algılamak için duyularını kullanır ve onu temsil eder. Böylece nesneyi istediği bir formla ya da dille yeniden ifade eder ve bu yolla nesneyi ve özelliklerini öğrenir.

4. Açık eğitim yaklaşımı 

Okul öncesi çağdaki çocuklara düzenlenmiş yaşantılar sunmayı hedefleyen bir okul yerleşimi olmayıp belli zamanlarda toplanma esasına dayanan alternatif bir sistemdir.82Açık eğitim gerçek dünyaya ve topluma açılmaktadır. Çocuklar belirli etkinlikleri gerçekleştirmek için oyun alanlarına ve diğer açık alanlara gidebilirler. Örneğin kuşları gözlemek ya da kuşları gözleyen insanlarla konuşmak için. Aynı şekilde toplumu oluşturan bireyler çocuklarla ilgili beceri ve deneyimlerini paylaşmak için okula gelebilirler. Açık eğitim okul duvarlarını yıkmakta ve öğrenme dünyasını gerçekte bütün dünya olarak düşünmektedir. Sınıfın dört duvarını eğitim yeri olarak kabul etmemektedir. “Tüm dünya bir sınıftır” görüşü benimsenmektedir.
          Açık eğitim okul öncesi ve ilkokul seviyelerini kapsamakla birlikte diğer düzeylerde de başarılı olarak uygulanmaktadır. Açık eğitim, izin verici olma ve müdahale etmeme ilkesi olan bir modeldir. Müdahale etmeme geleneği, kendi kendilerine öğrenen çocuklara çok önemli seçenekler sunmaktadır. Oysa geleneksel eğitimde bütün önemli seçeneklere öğretmen ya da program karar verir.
         Açık eğitimde çevre değişik şekilde düzenlendiği gibi kişilerin değişik biçimde kullanmasına da elverişlidir. Bu özellikleri taşıması için açık eğitimcinin çevreyi önceden planlaması ve hazırlaması gereklidir. Açık sınıfta çevre; hem çocuğun çevreyi hem de çevrenin çocuğu etkileyebileceği biçimde karşılıklı tepki vermeye uygun şekilde düzenlenmelidir. Açık eğitimde, çocuğun anaokulundaki günü, bahçede serbest oyunla başlar. Daha sonra, öğretmenle sabah görüşmesine sıra gelir. Bu görüşme sabah ve gün ortasında tüm çocukların bir araya gelmesiyle olur. Bu toplantının amacı eğitim değildir. Süresi 10-20 dk olur. Sabah toplantısının ardından çocuklar kendi seçimlerine uygun serbest aktivitelerde bulunur. Sabahın büyük bir bölümünü serbest aktivite oluşturur. Aktivite sırasında öğretmen, çocuk grupları arasında dolaşır, onlarla konuşur ve onları dinler. Açık eğitimde öğretmen-çocuk ilişkisi karar vermeye katılım üzerine kurulmuştur. Çocuk öğrenme merkezinin temelidir. Kendisi bizzat öğrenmeden sorumludur. Açık sınıfta öğrenme-öğretme sürecinde hem çocuğun, hem de öğretmenin aktif katılımı sağlanır. Açık eğitimde öğretmen, iyi bir planlayıcı olmalıdır. Öğretmen planlamayı alışkanlık hâline getirmelidir.
            Çocuk merkezli programlar için planlama yapmanın gerekli olmadığı gibi bir inanış vardır. Oysa tam tersine planlama yapmak çok gereklidir ve daha güçtür. Çünkü yaratıcı bir plan ortaya koymanız gerekir. Ancak herkesin farklı bir etkinlikle uğraştığı bir grupta öğretmen çocukların her an ne yaptığını bilemeyeceği için her gün detaylı bir plan yapması mümkün değildir, bunun yerine genel planlar yapılabilir. Her gün özel olarak birkaç çocuk ya da bir grup çocuk için planlamalar yapılabilir. Bu şekilde öğretmenin dikkatini, planladığı gruba yöneltmesi ve onlarla açık sınıf ortamında iletişim kurması mümkün olabilecektir. Açık öğretimde planlama uygulanan diğer bir yol da öğretmenlerin ekip hâlinde çalışması ve planlamaları birlikte yapmasıdır.
         bir etkinlikle uğraştığı bir grupta öğretmen çocukların her an ne yaptığını bilemeyeceği için her gün detaylı bir plan yapması mümkün değildir, bunun yerine genel planlar yapılabilir. Her gün özel olarak birkaç çocuk ya da bir grup çocuk için planlamalar yapılabilir. Bu şekilde öğretmenin dikkatini, planladığı gruba yöneltmesi ve onlarla açık sınıf ortamında iletişim kurması mümkün olabilecektir. Açık öğretimde planlama uygulanan diğer bir yol da öğretmenlerin ekip hâlinde çalışması ve planlamaları birlikte yapmasıdır.
          Açık eğitimde öğretmenin planlama ile birlikte kayıt tutmayı da düşünmesi gerekir. Eğer öğretmen çocuklar için etkili bir program planlıyorsa onların daha önceki başarılarını da değerlendirmesi gerekir. Bu değerlendirme gözlem, görüşme ve yollarla yapılabileceği gibi standart testlerle de yapılabilir. Açık eğitimde çocuklar da kayıt tutma işine yardımcı olduklarından basit ve yeterli bir kayıt tutma sisteminin geliştirilmesi gerekir. Öyle ki çocuklar ilkokul seviyesine geldiklerinde kendi kayıtlarını tutabilir hâle gelmektedirler.84 Açık eğitimde öğretmen modeli, çocuklara saygı gösteren, her çocuğun farklı ve bireysel olma hakkına sahip olduğuna inan bir öğretmen modelidir.















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1. Yapılan yorumun içerik ile ilgili olmasına dikkat ediniz.
2. Lütfen yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın.
3. Yorumlar sorulara ve içerik önerilere açıktır.

DOWN SENDROMU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?

DOWN SENDROMU NEDİR? Down sendromu genetik bir rahatsızlıktır. Sağlıklı insanlarda 2 tanesi eşey  kromozomu (XX veya XY) olmak üzere toplamd...

POPÜLER YAYINLAR