4 Aralık 2019 Çarşamba

GELİŞİME ETKİ EDEN FAKTÖRLER

1)Doğum öncesi etmenler
2)Doğum sırası etmenler
3)Doğum sonrası etmenler olmak üzere 3'e ayrılır.

1)Doğum öncesi etmenler
Fetüs, döllenmeden itibaren doğuma kadar olan süreçte, büyüme ve gelişimine etki eden bazı etmenlerle karşı karşıyadır. Söz konusu bu etkenler doğrudan bebeğin anne karnındaki büyüme ve gelişimini belirler.
       Annenin yaşı, annenin beslenmesi, annenin kullandığı ilaçlar, annenin sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanması, radyasyon, annenin hamilelik sırasında geçirdiği hastalıklar, annenin hamilelik sırasındaki duygusal durumu, Rh faktörü, çevre kirliliği ve kimyasal maddeler, gebelik toksemisi, kromozomsal ve genetik etmenler, kalıtım ve ırk gibi etkenler doğrudan fetüsün büyüme ve gelişimine etki eder.

-Annenin yaşı: 
Anne yaşı gebe kalmada ve doğum öncesi gelişimde bir etken olabilir. Düşüklerin, ölü doğumların, doğum kusurlarının, özellikle ilk doğumlarda yirmi yaşın altındaki ve otuz beş yaşın üstündeki kadınlarda biraz daha yüksek olduğu görülmektedir. Yine down sendromlu bebek doğurma olasılığı yirmi-otuz yaş arası kadınlarda yaklaşık 1500’de bir, otuz-otuz beş yaş arasında 300’de bir, kırkın üstündeki kadınlarda 70’de birdir. Çoğu zaman yaşa eşlik eden başka etkenlerinde down sendromuna yol açtığı da doğrudur.

-Annenin beslenmesi:
Yetersiz ve dengesiz beslenen gebelerin prematüre doğum, ölü doğum, düşük doğum ağırlığı ve malnutrisyon gibi problemlerle karşılaştıkları görülmektedir. Yetersiz beslenen annelerin bebeklerinde beyin gelişimine ilişkin problemlere de rastlanabilmektedir.

-Annenin kullandığı ilaçlar:
Özellikle gebeliğin ilk üç ayında kullanılan ilaçların temel yapı hasarı daha fazladır. Gebelikte alınan bir ilacın doğum öncesi gelişimi etkileyip etkilememe durumu annedeki ve bebekteki genetik duyarlılık, ilacın alındığı zaman, miktar, annenin fiziksel durumu gibi birçok etkene bağlıdır.
           Annenin sigara,alkol ve uyuşturucu madde kullanması: Gebelik sırasında nikotin ve sigara içmeye bağlı gazların zararlı etkileri gecikmiş doğum öncesi büyüme, düşük doğum ağırlığı, yüksek ölü doğum riski ve kalp-damar kusurlarına neden olabilmektedir. Gebeliği sırasında fazla içki içen kadınların bebeklerinde gözlenen zihinsel, fiziksel ve davranışsal anormallik örüntülerine Fetal Alkol Sendromu (FAS) adı verilmektedir. Ciddi biçimde etkilenen bebeklerde doğumdan önce ve sonra büyüme yetersizlikleri, küçük baş, kalp, eklem, kol-bacak kusurları ve zihinsel gerilik görülebilmektedir. Uyuşturucu madde kullanan gebelerde doğum öncesi büyümenin gecikmesiyle, doğum sancısı ve doğum sırasında artan komplikasyonlar görülebilir. Özellikle eroin bağımlılarının bebeklerinin yüzde yetmişi çekilme semptomları gösterir. İshal, aşırı uyarılabilirlik, çığlık atma gibi semptomlar tedavi edilmediğinde bayılmalara, komaya hatta ölüme yol açabilmektedir.

-Radyasyon:
X ışınlarının fetüs üzerindeki zararlı etkileri uzun zamandan beri bilinmektedir. Gebelik döneminde radium ve röntgen ışınlarından etkilenen annelerin bebeklerinde görme kaybı, mikrosefali, kafa kemikleri deformasyonları, yarık damak ve extremite kusurları oluşabilmektedir.
       Annenin hamilelik sırasında geçirdiği hastalıklar:Gebeliğin özellikle ilk 4 haftasında annenin hastalanması doğrudan fetüsü etkilemektedir. Gebeliğin ilk üç ayında annenin geçirdiği kızamıkçık bebekte doğumdan itibaren kalp hastalığı, katarakt, işitme kaybı, fiziksel gelişim geriliği, zihinsel yetersizlik gibi sonuçları ortaya çıkarabilir. Yine anne adayının geçirdiği kabakulak, hepatit, suçiçeği gibi enfeksiyon hastalıklarının da fetüsü etkileme riski oldukça fazladır.

-Annenin hamilelik sırasında duygusal durumu: 
Anne ile fetüsün sinir sistemleri bağlantılı değilse de annenin duygularının fetüsü etkilediği düşünülmektedir. Gebelik sırasında uzun süreli stres durumlarının bebekte düşük doğum ağırlığı, sinirlilik ve sindirim sorunlarına neden olduğu bilinmektedir.

-Rh faktörü:
Eğer bir anne Rh negatif, baba da Rh pozitif ise fetüsün kanı Rh pozitif olabilir ve bu durum kan uyuşmazlığı olarak adlandırılır. Normal olarak annenin ve fetüsün kanı plasentanın yapısı nedeniyle birbirine karışmaz ancak kılcal damarlardaki küçük çatlaklar bu karışmaya yol açabilir. Annenin sistemi yabancı organizma olarak fetüsün kanına tepki gösterir. Bu tepkiyi Rh pozitif kan hücrelerine saldıran ve onları öldüren antikorlar üreterek yapar. Bu antikorlar fetüse oksijen taşınmasında çok önemli olan kırmızı kan hücrelerine saldırır. Sonuçta düşükler ortaya çıkar veya anemik ,gelişimsel olarak gerilikleri olan bebekler görülebilir. Annenin bedeni antikorları yavaş ürettiği için ilk gebelikte tehlike çoğu zaman ortaya çıkmamakta ancak daha sonraki gebeliklerde tehlike yaratabilmektedir. Önlem olarak, gebelik öncesi anne ve babanın kan testlerini yaptırması, antikorların üretimini engelleyen iğneler ve fetüsün tehlikede olduğu durumlarda kanın değiştirilmesi önerilmektedir.

-Çevre kirliliği ve kimyasal maddeler:
Her gün sanayi artıklarına, böcek,mantar ve ot öldürücü ilaçlara, arabalardan çıkan hidrokarbonlara ve diğer hava ve su kirliliğine maruz kalıyoruz; temizlik sıvılarının, boya ürünlerinin, havaya tazelik veren ilaçların gazlarını soluyoruz; bedenimize deodorantlar ve kozmetikler sürüyoruz; besinlerimizde ek maddeler ve koruyucular kullanıyoruz. Bu tür kimyasal maddelerin doğum kusurları ile yakından ilişkisi bulunmaktadır.Örneğin, gebe kadınlar tarafından sindirilen civa, bebeklerinde merkezi sinir sistemi hasarına, bazı durumlarda da beyin felcine yol açmaktadır. Ancak bazı kimyasal maddelerin yarattığı etkiler, çoğu zaman maruz kalındıktan aylarca, bazen yıllarca sonrasına kadar fark edilmemekte ve kadınlar kadar erkeklerde bundan zarar görmektedir.

-Çoklu gebelik:
Yumurtlama sırasında rastlantısal olarak bir yerine iki ovum salınır. Eğer her ikisi de döllenirse kardeş yumurta ikizleri yada çift yumurta ikizleri ortaya çıkar. Çoklu gebeliklerde prematüre olma, fetüs ölümü, gelişim anormallikleri riskleri artmaktadır.

-Gebelik toksemisi:
Gebeliğin ikinci ve üçüncü trimesterinde ortaya çıkabilir. Preeklampsi ve eklampsi olarak ikiye ayrılmaktadır. Preeklampsi; gebenin kan basıncının yükselmesi, ayaklarda ve göz kapaklarında ödem, bulanık görme, kulaklarda uğultu ve çınlama, baş ağrısı, bulantı ve kusma gibi belirtiler ile ortaya çıkabilir. Anne adayının dinlendirilmesi ve tansiyonunun kontrol altında tutulması gerekir. Tedavi edilmezse; plasentanın ayrılması ile fetüs ölür. Eklampsi’de ise preeklampsideki şikayetlerin yanında kasılmalar görülür. Fetüs ölebilir annenin sağlığı için sezeryan yapılabilir.

-Kromozomal ve genetik etmenler:
Otosomal (büyüme) ve cinsiyet kromozomlarına bağlı olarak anomaliler oluşabilir. Otosomal kromozom anomalisinde genellikle bir fazla kromozom bulunur. Buna trisomi denir. Down sendromunun nedeni trisomi 21 dir. Döllenmeden sonra 47 kromozoma sahip bebeğin doğmasına neden olur. Turner sendromu(XO) sadece kadınlarda görülür. Her hücrede 45 kromozom vardır. Belirgin fiziksel özellikleri, buruşuk boyun, kısa beden yapısı ve az gelişmiş cinsel organlardır. Yalnızca erkeklerde görülen Klinifelter sendromunda 47 kromozom vardır. XXY şeklinde fazla bir X komozomu mevcuttur. Çoğu zaman zihinsel gerilik gösterseler de normal zekaya sahip olanlarda vardır. Genellikle sperm üretmeyen küçük testisler, iri göğüsler ve az gelişmiş ikincil cinsiyet özelliklerine sahiptir.

-Kalıtım:
Kalıtım anne ve babadaki özelliklerin doğan çocuğa geçmesidir. Başka bir deyimle soya çekimdir. Kalıtımın kişiye aktarılması annenin yumurtasıyla babanın sperminin birleşerek zigot(dölüt) oluşturması ile başlar. Yumurta ve sperm, dış bir zarla çevrilmiş olan stoplazma ve içindeki çekirdekten oluşan bir hücreye dönüşür. Kalıtım açısından önemli olan kısım çekirdektir. Döllenmiş yumurta yarısı anneden yarısı babadan gelen 46 (23çift) kromozomdan oluşur. Annebabanın bir kısım genetik mirasını taşır ve bölünerek çoğalır. Bölünen her hücre onu oluşturan hücrenin bütün özelliklerini taşır. Bölünerek çoğalan hücreler sonradan kısımlara ayrılarak bireyi oluşturur. Bu dönemde hücreler hem çoğalır hem de farklılaşır. Farklılaşma sonucunda sinir, kas ve iç organlar ile kemikler ortaya çıkar. Kromozomlar üzerinde binlerce gen bulunur. Genler, anne-babadan gelecek kalıtsal özellikleri taşıyan birimlerdir. Genlerin bazıları başat(dominant), bazıları da çekinik (recessive)tir. Başat genler çekinik genlere üstün gelerek taşıdıkları özelliği dölüte geçirirler. Göz rengi, renk körlüğü, saç dökülmesi gibi bazı özellikler başat genlerle çocuğa geçer. Anne-babadan gelen kromozomların 22 çifti birbirine benzer fakat bir çift kromozom her zaman birbirine benzemeyebilir. Bu birbirine benzemeyen çift cinsiyet kromozomudur. Anneden gelen kromozomlarda her zaman X kromozomu bulunur. Babadan gelen kromozomlarda bazen X, bazen de Y kromozomu bulunabilir. Eğer babadan gelen kromozomlarda X kromozomu varsa çocuk kız (XX), Y kromozomu varsa çocuk erkek (XY) olur. Genetik bilimi insanın fiziksel bazı özellikleri ile cinsiyeti dışında kalan zihinsel, duygusal ve bazı toplumsal özelliklerinin ve hastalıklarının (albinizm gibi) kalıtsal olduğunu ileri sürer. X ve Y kromozomlarının eksikliği yada fazlalığı insanın bazı özelliklerinde bozukluklar yaratır. Ayrıca içe kapanıklık, dışa dönüklük ve şizofreni gibi ruh hastalıklarına yatkınlığın kalıtsal olduğuna dair hipotezler de vardır.

-Irk:
Irk etmeni çocukların büyümesini etkilemektedir. Doğumla birlikte siyahların beyazlara oranla iskelet gelişimi açısından üstün oldukları görülür. Bu farklılık zenci çocuklardaki diş gelişiminin daha önce başlamasıyla da ortaya çıkmaktadır. Bazı küçük yapılı ırklardaki çocukların farklı çevrelerde büyütüldüklerinde büyümenin hızlandığı görülmektedir. Örneğin, Kalifornia’daki Japon çocukları, Japonya’dakilere kıyasla daha iridir. Bu durum aynı ırktan gelen insanların ayrı çevrelerde yaşamaları sonucu ırk faktörünün etkisinin azalabileceğini göstermektedir.

2)Doğum sırası etmenler
Yenidoğan, doğum travmasına karşı son derece dirençli olmasına karşın yetersiz oksijen ve bebeğin başı üzerine beklenmedik bir basınç doğumun iki temel komplikasyonunu oluşturmaktadır. Bebeğin dışarı çok hızlı çekilmesi, annenin kemikleri başın uygun biçimde geçmesi için çok darsa, serviks yeterince genişlememişse bebeğin başı çok fazla basınca maruz kalabilir. Böyle ani basınç durumlarında kafatası içi kanamalar sonucu beyin hasarı ortaya çıkabilir. Plesantanın erken ayrılması, bebeğin başının en son çıkması, uzamış doğum, umbilikal kord’un bebeğin boynuna dolanması bebeğin yeterli oksijen alamamasına neden olur. Araştırmalar oksijen yetersizliğinin beyin hücrelerinin tahrip olmasına bağlı beyin felcine, epilepsiye ya da zihinsel geriliğe yol açtığını göstermektedir.

3)Doğum sonrası etmenler
-Cinsiyet:
Bebeklik döneminde kızlar çok fazla olmamakla birlikte erkeklerden daha hafif ve kısadır. Fakat genellikle oyun çocukluğu çağında büyüme örneklerinde kız ve erkek arasında büyük farklılık yoktur. Ergenlik çağında büyüme ve gelişme kızlarda erkeklerden 2 yıl önce hızlanır ve aradaki fark belirgin hale gelir. Fakat 2 yıl sonra erginlik döneminde erkeklerde büyüme birden hızlanır ve yaşıtları olan kızları geçerler.

-İç salgı bezleri: 
Çocukluk ve gençlik çağında, gelişimi etkileyen en önemli etkenlerden biri de iç salgı bezleridir. Salgı bezleri, doğrudan doğruya kana gönderdikleri salgılarla bedenin büyümesini ve sağlığını etkiler. İç salgı bezlerinin herhangi birinin salgısının diğerlerine oranla fazlalaştırması yada azaltması gelişimi olumsuz etkiler.İç salgı bezleri, hipofiz, troid, paratroid, pankreas(yarı iç salgı bezidir), böbrek üstü, pitüviter ve cinsiyet salgı bezleridir. Hipofiz: Kafatasında bulunur, tüm salgı bezlerinin çalışmasını düzenler; iç salgı bezlerinin orkestra şefi gibidir.fazla salgı salgılaması devliğe, yetersizliği cüceliğe neden olur. Vücudun düzenli olarak çalışması ve büyümesinde önemli rol oynar. Tiroid bezi: Boğazda nefes borusunun ön kısmında bulunan tiroid bezi troksin adı verilen horman salgılar. Tiroksin, vücut metabolizmasını etkiler, oksijen kullanımı ve vücut ısısını artırır. Küçük yaşlarda fazla salgılanması kretenizm denilen cücelik ve zeka geriliğine neden olur. Tiroksin üretiminin yetişkinlik yıllarında az salgılanması da metabolizmayı yavaşlatır ve uyuşukluk, vücut ısısında düşmeye neden olur. Paratroid salgı bezi: Bu bezin salgısı vücudun kalsiyum ve fosfor dengesini sağlar. Kemiklerin gelişimini, sinir sistemini, kasların çalışmasını, kalp atışlarını ve kanın pıhtılaşmasını etkiler. Pankreas bezi:İki tür salgısı vardır, biri mideye gönderilir, diğeri insülindir ve kana gönderilir. Kandaki şeker miktarını ayarlar. Böbrek üstü bezleri:Her iki böbreğin üstünde bulunur. Birden fazla hormon üretirler. Androjen ve östrojen adı verilen cinsiyet hormonları da böbrek üstü bezleri tarafından üretilir. Kadın ve erkekte her iki hormon üretilir. Ancak erkeklerde androjen, kadınlarda ise östrojen daha baskındır. Kadınlarda fazla salgılanan androjen hormonu memelerde küçülme, seste kalınlaşma ve tüylerde artışa neden olur. Erkeklerde östrojenin fazlalığı ise, seste incelme, tüylerde azalma ve memelerin gelişmesine neden olmaktadır.Epinefrin bir diğer adı adrenalin hormonu da heyecan, üzüntü,korkuve sinirlenme durumlarında salgısı artar. Kandaki glikoz artar,kalbin atışı hızlanır ve kalp basıncı yükselir. Noradrenalin hormonu ise adrenalin hormonunun oluşturduğu etkileri normal seviyesine indirerek organizmanın daha fazla yorulmamasını sağlar.

-Beslenme:
Beslenmenin nicelik ve nitelik yönünden eksikliği gelişim üzerinde oldukça etkilidir. Yetersiz beslenme ,büyüme gecikmeleri, büyümede yavaşlamalara neden olabilmektedir. Özellikle proteinli besinlerin alımı kemiklerin uzaması ve iskeletin olgunlaşması açısından son derece önemlidir.

-Hastalıklar:
Geçirilen hastalıklar büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkilemektedir, özellikle kronik hastalıklar büyümeyi duraklatır. Yeni doğanda geçirilen ağır fizyolojik sarılık, ateşlenmeler gerekli müdahale yapılmadığı taktirde yapısal bozukluklara neden olmaktadır. Çocuğun sağlığına kavuşmasıyla birlikte sabit kalan bu duraklama periyodundan sonra büyüme birden hızlanır ve koşullar iyi olduğu taktirde çocuk yine kendi büyüme örneğine dönebilir.

-Sosyo-ekonomik etmenler: 
Yapılan araştırmalar ekonomik açıdan üstün ve sağlıklı koşullarda büyüyen çocukların, ekonomik açıdan düşük düzeydeki çocuklara oranla daha gelişmiş olduklarını göstermiştir. Büyüme ve gelişme için beslenme kadar sağlık koşulları, sıcak ve iyi bir evde yaşamanın yanında uyku ve dinlenmenin, egzersiz ve boş zamanların değerlendirilmesi gibi etkinliklerin rolü büyüktür.

-Aile tipi:
Geniş aile tipinde beslenme fazla bölünme nedeni ile yetersiz kalmaktadır. Bir çok ülkede çok çocuklu ailelerde çocukların büyüme hızının yavaş olduğu rapor edilmiştir.

-Diğer faktörler: 
Kişinin gelişimini etkileyen çevre çok geniş bir kavramdır. Şu ana kadar belirtilen etmenlerin yanında içinde yetiştiği kültür, akrabaları, iş veya arkadaş çevresi, okulu, öğretmenleri, ana baba tutumları, doğum sırası, cinsiyet, boşanmalar ve göç olgusu gibi hususların tümü bireyin fiziksel, bilişsel veya psiko-sosyal gelişimini etkileyebilmektedir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1. Yapılan yorumun içerik ile ilgili olmasına dikkat ediniz.
2. Lütfen yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın.
3. Yorumlar sorulara ve içerik önerilere açıktır.

DOWN SENDROMU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?

DOWN SENDROMU NEDİR? Down sendromu genetik bir rahatsızlıktır. Sağlıklı insanlarda 2 tanesi eşey  kromozomu (XX veya XY) olmak üzere toplamd...

POPÜLER YAYINLAR