8 Haziran 2022 Çarşamba

DOWN SENDROMU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?




DOWN SENDROMU NEDİR?

Down sendromu genetik bir rahatsızlıktır. Sağlıklı insanlarda 2 tanesi eşey 

kromozomu (XX veya XY) olmak üzere toplamda 46 kromozom bulunur.

 Kromozomlar, kişiye ait DNA’yı içeren ve etrafı proteinle sarılı yapılardır. 

Kromozomlar, hücrenin çekirdeğinde bulunur ve hücrenin fonksiyonlarını kontrol eder. 

Biri anneden biri de babadan gelecek şekilde iki kopya halinde bulunur. 

Yani eşey kromozomu hariç kalan 44 kromozom aslında 22 çift şeklindedir.

Down sendromu olan kişilerde ise hücre bölünmesi sırasında meydana gelen 

bazı aksaklıklar sonucunda iki kopyası olması gereken 21. kromozomdan üç kopya bulunur. 

Dolayısıyla Down sendromu olan kişilerde toplamda 46 yerine 47 kromozom vardır. 

Down sendromu, 21. kromozomdan 3 kopya olması sebebiyle trizomi 21 olarak da adlandırılır.

Down sendromuna sahip kişiler arasında rahatsızlığın şiddeti farklılık gösterir. 

Bazı sendromik kişiler daha hafif belirtilere sahipken bazıları ise ağır semptomlar gösterebilir. 

Down sendromu olan kişilerde entelektüel yetersizlik görülebilir. Ayrıca sendromik çocuklar 

gelişimsel basamaklarda yaşıtlarının gerisinde olabilir. Down sendromu mental etkilerinin 

yanı sıra sindirim sistemi, kalp gibi organ ve sistemlerde de çeşitli sorunlara yol açabilir.

Down sendromu olan kişilerin ailesinin bu genetik durum hakkında bilinçli olması ve sendromik 

kişinin ihtiyaçlarına yönelik eğitim ve sosyal yaşam düzenlemeleri yapmaları, sendromik bireyin 

hayat kalitesine olumlu katkıda bulunur.



BELİRTİLERİ NELERDİR?

Down sendromunda görülen belirtiler, kişiler arasında büyük farklılık gösterir. Down sendromu 

olan kişilerde entelektüel yetersizlik ve gelişimsel gecikme hafif, orta ya da şiddetli olabilir. 

Yine bu bireylerin bazıları fiziksel olarak sağlıklı iken bazılarında ise ciddi kalp hastalığı veya 

farklı sağlık sorunları görülebilir.

Down sendromlu bireylerde sık karşılaşılan semptomlar şu şekildedir:

    • Düzleşmiş yüz
    • Kısa boyun
    • Küçük kafa boyutları
    • Dilin dışa doğru çıkması
    • Badem şeklinde, küçük, yana çekik gözler
    • Alışılmadık şekilli ya da küçük boyutta kulaklar
    • Kas tonusunda zayıflık
    • Geniş, küçük eller ve avuç içinde tek çizgi olması
    • Kısa el ve ayak parmakları
    • Artmış esneklik
    • Gözün renkli bölümü olan iriste küçük beyaz noktalar (Brushfield noktaları)
    • Kısa boy

Down sendromunda boy ve kilo gibi özellikler, kişiler arasında farklılık gösterebilir. Ancak 

genellikle Down sendromlu bireyler yaşıtlarına göre daha geç gelişmekte ve gelişiminin 

sonunda yaşıtlarından küçük kalmaktadır.

Down sendromu olan bireylerin çoğunda hafif - orta entelektüel yetersizlik görülür. 

Bu bireylerde dil gelişimi gecikir ve hem kısa hem de uzun süreli hafıza ile ilgili 

problemler ortaya çıkabilir.

DOWN SENDROMUNA BAĞLI GELİŞEN KOMPLİKASYONLAR NELERDİR?

Down sendromu olan bireylerde, sendroma bağlı çok sayıda farklı komplikasyon gelişebilir. 

Bu komplikasyonlar kişi yaş aldıkça daha belirgin hale gelebilir. Down sendromuna bağlı 

ortaya çıkan komplikasyonlardan bazıları şu şekildedir:

  • Kalp Defektleri: Down sendromu ile doğan bebeklerin yaklaşık yarısında kalpte bir 
  • defekt (kusur) mevcuttur. Bazı kişilerde bu defekt, yaşamı tehdit edecek ölçüde ciddi 
  • olabilir ve defektin düzeltilmesi için acil ameliyat gerekebilir.
  • Sindirim Sistemi Defektleri: Bağırsak, yemek borusu, anüs gibi pek çok organı içine 
  • alan sindirim sistemi ile ilgili kusurlara da Down sendromlu bireylerde sık rastlanır.
  • İmmün Rahatsızlıklar: Bağışıklık sistemlerindeki anormalliklerden dolayı Down 
  • sendromlular; otoimmün hastalıklar, bazı kanser türleri, enfeksiyon hastalıkları 
  • bakımından risk altındadır.
  • Uyku Apnesi: Down sendromuna sahip bireylerde kemik ve yumuşak doku yapılarındaki 
  • farklılıklar, bu bireyleri uyku apnesine yatkın hale getirir.
  • ObeziteDown sendromlu bireylerin obez olma riski normal popülasyona göre artmıştır.
  • Omurga Problemleri: Bazı Down sendromlu bireylerde boyunda yer alan iki
  •  omurga kemiği arasında bir dizilim bozukluğu vardır. Bu duruma sahip kişilerde
  •  kafanın aşırı derecede arkaya eğilmesi gibi durumlarda omurilik hasarı riski fazladır.
  • LösemiDown sendromuna sahip küçük çocuklarda lösemi riski artmıştır.
  • Demans: Demans ya da halk arasında bilinen adıyla bunama hastalığı riski 
  • Down sendromlu bireylerde daha fazladır. Demans sorunu yaşayan Down 
  • sendromlularda belirtiler 50 yaş civarında başlar.
  • Diğer Problemler: Down sendromlu kişilerde endokrin bozukluklardan diş
  •  problemlerine, görme bozukluklarından kulak enfeksiyonlarına kadar uzanan çeşitli 
  • sağlık sorunları görülebilir.


DOWN SENDROMU NEDEN OLUR?

Down sendromu, normalde iki kopya halinde bulunması gereken 21. kromozomun 3 kopya 

bulunması nedeniyle gelişir. Sendroma bağlı belirtiler ve komplikasyonlar, temel olarak bu 

genetik sorundan kaynaklanır.

  1. kromozomdan 3 kopya olmasına neden olabilecek farklı mekanizmalar vardır. Bu mekanizmalar:
  • Trizomi 21: Down sendromu vakalarının yaklaşık %95’i, 21. kromozomdan iki yerine 
  • üç kopyanın bulunduğu ve bu durumun vücuttaki tüm hücrelerde görüldüğü trizomi 21’dir. 
  • Bu durum bireyi oluşturan sperm ya da yumurtadan birinde hücre bölünmesindeki bir 
  • anormallik sonucu oluşur.
  • Mozaik Down SendromuNadir olarak görülen Mozaik Down Sendromunda 
  • 21. kromozom, bazı hücrelerde 2 kopya bazı hücrelerde ise 3 kopya şeklinde bulunur. 
  • Bu durum, bireyi oluşturan hücrelerin döllenmeden sonra bazılarının normal bazılarınınn 
  • ise anormal bölünmesi nedeniyle meydana gelir.
  • Translokasyon Down SendromuDown sendromu, 21. kromozomun bir kısmı başka bir kromozoma yapıştığında ya da diğer adıyla transloke olduğunda da ortaya çıkabilir. 
  • Bu tip Down sendromuna sahip bireyler, iki kopya halinde 21 kromozomuna ek olarak 
  • başka bir kromozoma yapışmış halde 21. kromozom materyali de taşırlar.

Down sendromu ırsi midir? sorusu sıklıkla sorulur. Down sendromu, genellikle ebeveynden 

çocuğa geçen bir durum değildir. Sendrom, anne karnındaki fetüs gelişiminin erken 

basamaklarında oluşan anormal hücre bölünmesi nedeniyle oluşur. Ancak Translokasyon 

Down sendromu ebeveynden çocuğa aktarılabilir. Translokasyon Down Sendromu, tüm 

Down sendromu vakalarının yaklaşık %3 - 4’ünü oluşturur. Ek olarak Translokasyon Down 

Sendromu vakalarının da sadece küçük bir azınlığı aileden kalıtılır. Sonuç olarak bakıldığında 

Down sendromunun ırsi olma ihtimali oldukça düşüktür.

Ebeveynlerin Down sendromuna sahip bir çocuğa sahip olma ihtimalini artıran bazı faktörler 

mevcuttur. Bu risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir:

  • İlerlemiş Anne Yaşı: Annenin yaşı ilerledikçe Down sendromlu çocuğa sahip olma 
  • ihtimali artar. Bu durumun sebebi ileri yaş kadınlarda yumurtaların da yaşlanması ve buna 
  • bağlı olarak hücre bölünmesinde sorun çıkma riskinin artmasıdır. Annelerde riski artıran 
  • bu yaş için sınır 35 kabul edilebilir. Ancak daha genç annelerin de Down sendromlu 
  • bebeğe sahip olabileceği unutulmamalıdır.
  • Translokasyon Down Sendromu için Taşıyıcı Olmak: Hem anne hem de baba 
  • Translokasyon Down Sendromunu çocuğuna geçirebilir.
  • Down Sendromlu Çocuğa Sahip Olmak: Translokasyon açısından taşıyıcı olan ve 
  • daha önce Down sendromlu bir çocuğa sahip ailelerde sonraki çocuklarda 
  • Down sendromu riski artmıştır. Bu aileler, tekrar çocuk sahibi olmaya karar vermeden 
  • önce genetik danışmanlık alarak Down sendromu ihtimali hakkında bilgi sahibi olabilir.

Günümüzde sağlık hizmetlerinin de gelişmesiyle birlikte Down sendromlu bireyler, 60 yıldan 

uzun süre yaşayabilir. Down sendromu tanısını erken koymak, olası komplikasyonları 

taramak ve bu komplikasyonlara müdahale etmek; Down sendromlu bireyin sağlıklı bir yaşam 

sürmesi açısından çok önemlidir. Ailelerin Down sendromu hakkında bilinçli olması da 

çocuğun özel ihtiyaçlarına göre eğitim alması, sosyal çevresinin düzenlenmesi gibi konular 

açısından büyük önem teşkil eder.

Down sendromu olan bir bireyin doğumdan itibaren gerekli bölümler tarafından düzenli 

olarak kontrollerinin yapılması gerekir. Bu nedenle Down sendromlu bireyin kapsamlı bir 

hastanede takip edilmesi daha iyi olacaktır.



27 Eylül 2020 Pazar

Ergenlik Dönemi İle İlgili Sık Sorulan Sorular

                              

  • Adölesan Dönemi Nedir ? , Adölesan Kimdir ?
(Adölesan Dönem) Ergenlik; fiziksel, biyokimyasal, ruhsal ve sosyal yönden hızlı büyüme, gelişme ve olgunlaşma süreçleriyle çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Ergenlik çağı 12-18 yaş grubunu içerir. Ergenlik çağının genellikle kızlarda 10-12, erkeklerde ise 11-14 yaşlar arasında başladığı kabul edilmektedir.

  • Ergenlik Döneminin Özellikleri Nelerdir ?
*Kendi sınırlarını keşfedip tekrar düzenleme ve ebeveyn otoritesini test etme
*Kimlik mücadelesinin başlaması
*Sözel ifade yeteneğinin kuvvetli olmasına karşın kendini daha çok hareketlerle ifade etme eğilimi *Çalışma becerilerinin belirgin olarak artmasına karşın, eğlenceli aktivitelere öncelik tanıma *Ebeveynlere zaman zaman kaba davranma, onların ideal hallerini sorgulama ve anne babadan farklı yetişkinleri model alma
*Kimi zaman huysuzluk etme ve çocuksu davranışlara dönme eğilimi
*Yakın arkadaşların önem kazanması, bu doğrultuda giyim ve alışkanlıkların şekil değiştirmesi ve arkadaş aktivitelerini tercih etmeleri en belirgin özellikleridir.



  • Ergenlik döneminin evreleri nelerdir ? Ebeveyn yaklaşımı nasıl olmalıdır?
1. Erken Ergenlik (12-14 yaş)

Erken ergenlik dönemi,hormonal sistemin aktif hale gelmesi ve dalgalanmalar göstermesi ile başlar. Bu değişime paralel olarak fiziksel ve zihinsel değişimler de hızlanır. Özellikle bedendeki hızlı değişim bu dönemin en güncel konusu olur. Hormonlardaki değişim beyni de doğrudan etkiler ve duygu, davranış ve bilişsel işlevlerde belirgin değişimler başlar. Ergen, anne babasıyla daha çok çatışır, otoriteye daha çok karşı gelebilir, sınırlarını test eder. Kimlik ve ait olma konuları gündeme gelmeye başlar. Zaman algısında değişiklikler olur. Kendini daha çok sıkışmış hissedebilir, beklemekte güçlük çekebilir. Ara sıra kendinden beklenmeyen çocuksu davranışlar gösterebilir. Anne babasından daha çok arkadaşları ile zaman geçirmeyi tercih eder. Bu arkadaş grupları içinde, ergenler birbirlerine çok yoğun bir geribildirim sunabilir. Cinsel roller, dini ve felsefi uğraşlar karşılıklı etkileşim içinde zihinsel olarak sınanır. Ergen, ev ortamında da odasında yalnız kalmayı, müzik dinlemeyi daha çok sevmeye başlar. Cinsel fanteziler, düşler ortaya çıkar. Erken ergenlik döneminin son bölümüne doğru cinsel dürtüler çok güçlenebilir. Riskli uğraşlara ilgisi artar. Sigara ve madde kullanımını deneyebilir. Çoğunlukla, öfkeli ve alıngan bir ruh halinde olduğu gözlemlenebilir.

Ebeveynler Nasıl Davranmalıdır?

Anne ve babalar, ergen ile çatışmaktan kaçınmalı, onun mahremiyetine, kişiliğine ve tarzına sayı duyduklarını davranışları ile de göstermelidir. Arkadaşları ile olan ilişkileri kabul edilmeli ve desteklenmeli, kendisini sevmesi ve kendinden memnun olması için ergeni eleştirmek yerine onu olduğu gibi sevildiği hissettirilmeli ve sözlü olarak da ifade edilmelidir.

2. Orta Ergenlik (14-17 yaş) 

Orta ergenlik dönemi, ergenin yaşadığı bu değişime yavaş yavaş alışmaya başladığı bir dönemdir. Gittikçe artan cinsel dürtülerini ve öfkesini kontrol etme yöntemlerini keşfetmeye başlar. Bu dürtüler, kimlik arayışına, kendini ve sınırlarını keşfetmek için çeşitli denemeler yapmasına yardım eder. Bu denemeler sebebi ile, dengesiz davranışlar göstererek hırçınlaşması normaldir. Hemen her konuda fikri her gün değişebilir. Daha bağımsız olmak ister; rol model olarak aldığı kişi ve arkadaşlar ile daha fazla zaman geçirme eğilimindedir. Kendiliğinin oluşmasında, diğer bir deyişle, kendine ait öznel dünya görüşü ve değer yargılarının şekillenmesinde, önceliklerin belirlenmesinde gerekli olan denemeler gencin tutarsız ve dengesiz bir görüntü sergilemesine yol açabilir. Bazen tüm bu konularda anne baba ile zıtlaşma çok yoğun yaşanabilir. Ergen, her şeye karşı ve her şeye muhalif görünebilir. Bu çatışmaların temelinde, bireyselleşme arzusu yatmaktadır.

Ebeveynler Nasıl Davranmalıdır?

Anne ve babalar, ergenlerin fikirlerini almalı ve onların fikirlerine değer verdiklerini göstermelidir. İlgi alanlarını ve yaptıkları seçimleri desteklemek, kendilerine olan özgüvenlerini artıracaktır. Öte yandan, karşı cins ile olası ilişkiler konusunda, yardım istemeleri durumunda bilinçlendirmeye özen gösterilmelidir.



3. Geç Ergenlik (17-19 yaş) 

Geç ergenlik dönemi, ergenin hormonların etkisi ile değişen bedenine ve beynine, dolayısıyla da duygusal ve de dürtüsel yoğunluğa alıştığı dönemdir. Bu dönem, büyümenin ve değişmenin yavaşladığı yıllardır. Dürtülerini bekletebilmeyi, ya da sosyal ve kültürel beklentilere uygun yöntemlerle eyleme dönüştürebilmeyi öğrenir. Karşı cins akranlarla cinsel deneyimler başlar. Bilişsel gelişime bağlı olarak soyut kavramlar daha iyi anlaşılır. Dürtüler, duygu ve düşünceler anlamlı bir bütün içinde yer bulabilir. Diğer bir deyişle, kimlik ve görüşler iç tutarlılık kazanmak ile birlikte; yavaş yavaş sabitleşir. Cinsel kimlik, akademik beklentiler, yaşam amacı daha net olarak ifade edilebilir hale gelir. Ergenin kendi sınırlarını keşfetmeye başlaması, neyi iyi yapabildiğini, hangi alanlarda becerikli olamadığını fark etmesi ergenlik döneminin sonunun yaklaştığının habercisidir.

Ebeveynler Nasıl Davranmalıdır?

Anne ve babalar, ergen ile geleceği hakkında düşünceleri üzerine sohbet edebilir ve destek beklediği durumlarda fikirlerine fazlaca müdahale etmeden; fikirlerinin ve aldıkları kararların artı ve eksilerini öne çıkaracak şekilde yardımcı olunmalıdır.




  • Ergenliğe ne zaman girilir ?
Kızların ergenliğe başlama yaşı ortalama 11 iken, erkekler için yaş ortalaması 12’dir.

  • Ergenlik döneminde ne olur?

Kızlarda ortalama 10.5, erkeklerde ise ortalama 11.5 yaşında başlayan ergenlik dönemi, çocukların %95’inde bu yaşlarda başlıyor. Kız ve erkeklerde farklı belirtiler gösteren ergenliğin genel belirtileri şunlar:


  • *Kızlarda memelerin büyümesi, yağ dağılımının değişmesi
  • *Erkeklerde ses kalınlaşması, penisin ve testislerin büyümesi, vücuttaki kas kitlesinin artışı
  • *Genel olarak genital bölgelerde kıllanma
  • *Ergenliğin sonuna doğru da kız çocuklarında adet kanaması ve erkek çocuklarında da boşalma eylemi başlar.
  • *Kız ve erkek çocuklarında psikolojik ve sosyal açıdan da değişimler gözlenir.

  • Vücutta nasıl değişiklikler oluyor ?

Ergenlik döneminde kız çocuklarında meydana gelen fiziksel değişiklikler:

-Göğüslerin büyümesi
-Koltuk altlarında ve genital bölgede tüylenme
-Boy uzaması
-Vajinadan akıntı gelmesi
-Vücutta yağlanma
-Ciltte siyah nokta ve sivilceler
-Kalça genişlemesi ve belin incelmesi
-Adet görme


Ergenlik döneminde erkek çocuklarında meydana gelen fiziksel değişiklikler:

-Testislerin büyümesi
-Penis bölgesinde kıllanma
-Gırtlakta yumru çıkması
-Ses tonunun kalınlaşması
-Bıyık ve sakal oluşumu
-El ve ayak büyümesi
-Boy uzaması
-Deride yağlanma
-Sivilce
-Kasların gelişmesi
-Sertleşme ve boşalma


Ergenlik döneminde kız ve erkek çocuklarında meydana gelen ruhsal değişiklikler:

-Hayatı sorgulama
-Fikir çatışmaları, asilik
-Saldırganlık ve şiddet eğilimi
-Duygusallık ve hassasiyet
-Bencillik ve bağımsız olma isteği
-Güvensizlik ve başkalarını suçlama
-Madde alışkanlıklarına merak
-Dış görünüme özen gösterme
-Beğenilme isteği




  • Kız çocuklarının ergenliğe girdiği nasıl anlaşılır ?
Kız çocuğunun adet görmeye başlaması ile ergenlik tamamlanır. Ergenliğin başlangıcı, kızlarda memelerde tomurcuklanma ve büyümenin başlamasıdır. Memede büyüme bazen tek taraflı başlar, diğer meme daha sonra buna eşlik eder. Ancak genellikle her iki meme de birlikte büyümeye başlar.

https://gelisimvecocuk-34bb.blogspot.com/2019/12/ergenlik-doneminde-fiziksel-buyume-ve.html

  • Erkek çocuklarının ergenliğe girdiği nasıl anlaşılır ?
Erkeklerde ergenliğin ilk belirtisi testislerin büyümesidir. Bu değişiklik genellikle 11,5-12 yaşlarında başlar. Bundan yaklaşık 1 yıl sonra cinsel bölgede kıllanma, peniste büyüme fark edilir. Yine 13-13,5 yaşlarında sesi kalınlaşır, gırtlağındaki kıkırdak dokuda bir çıkıntı oluşur.

https://gelisimvecocuk-34bb.blogspot.com/2019/12/ergenlik-doneminde-fiziksel-buyume-ve.html

  • Ergenlikte ses kalınlaşması normal mi ?

Ergende Ses Değişimi Anatomik ve Fizyolojik

Ergenlik dönemi belirtileri başlamasıyla birlikte, erkekler ve kızlarda ses değişikliği başlar. Ses yapısı, boğaz ve gırtlakta gözlenen anatomik ve fizyolojik değişiklikler şunlardır:

  • Önceden çıkılabilen yüksek ses tonunda kayıp, özellikle erkeklerde
  • Ses perdesi kontrolü ve perde eşleştirme ile ilgili zorluklar
  • Ergenlik ve hatta geç ergenlik sırasında glottisin arka kısmının tam olarak kapanmaz. Buna bağlı nefes alma zorlaşabilir veya ses kısıklığı olur.
  • Laringeal kaslar yeni genişleyen ses kıvrımlarını kapatacak kadar gelişmemiştir.
  • Glottis kapanma problemiyle ilgili olan koordineli başlangıca ulaşmada zorluk yaşanır.
  • Ani ses yükselme ve alçalmalarında seste kayıp olur.

Ergenlik Dönemi Ses Değişikliği Karakteristik Bulguları Nelerdir?

  • Ortalama konuşma temel frekansı, yani perde alanı düşer
  • Ses “çatlaması” ve ani kayıt “kesintileri” olur. Ani ses kalitesi değişiklikleri.
  • Ses kalitesinde artan nefes alma, boğukluk veya ses kısıklığı gözlenir.
  • Azalan ve tutarsız ses düzeyi kontrolleri
  • Ağır, nefes alan, “pürüzlü” tonlama


Ergende Ses Değişimi Psikolojik Etkisi

Ergenlik dönemi evladınıza sesindeki değişimin, gelişiminin bir parçası  olduğunu ve  ses değişiminin nedenini ona anlatın. Aynı dönemden sizin de geçtiğinizi ve bu durumun rahatsız hissettirmesinin son derece normal olduğunu paylaşın. Benzer bir durumun sizin tarafınızdan yaşanıldığını ve hislerinin anlaşıldığını görmek, çocuğunuzun bu konudaki endişesini hafifletecektir. Ses değişiminin insani gelişme ve ses olgunlaşmasının doğal bir sonucu olduğunu unutmamak önemlidir. Pek çok ergen bu değişikliklerden utanmaktadır, ancak hem cinsiyetlerin seslerine ne olduğu hem de vokal olgunluğuna giden yollar hakkında bilgi verilirse bu utanç azaltılabilir.  Yaşadıkları diğer fiziksel değişikliklerle bağlantılı olan normal bir olgunlaşma parçası yaşadıklarını anlamaları gerekir.


Ses Yapısı Kontrolü için İpuçları

Bir dizi egzersiz, ergenlerin ses değişikliğiyle başa çıkmasına yardımcı olabilir. Başlangıç ​​egzersizleri nefes almayı ve buna bağlı olarak sese başlama zorluğunu azaltabilir. Bununla birlikte, glottal kapanmayı kontrol eden kaslar gelişme ve değişim sürecinde olduğu hatırlanmalıdır.

  • Legato egzersizleri: bir cümle müzikal şekilde sürekli tekrarlanır.
  • Staccato egzersizleri: glottal kapanma ve açmanın koordine edilmesinde daha fazla yardım sağlayabilir. Seste yükseliş ve iniş yapılacak şekilde şarkı söyleme egzersizi faydalıdır.




  • Ergenlikle aşırı terleme ve ter kokma normal mi ?
Ergenlik başlamadan önce, ortalama 6-8 yaşlarında, böbrek üstü bezinden zayıf androjenik etkiye sahip hormonlar salgılanır. Bu hormonlar testosteron kadar güçlü etkisi olmayan hormonlardır. Ancak cilt altındaki, özellikle koltuk altındaki ter ve yağ bezlerinin sayıca ve hacim olarak artmalarına neden olurlar. Terleme artar ve özel bir kokusu vardır. Bu hormonlar alında, bazen burun üstünde ve göğüste az sayıda sivilce gelişimine yol açabilirler. Bu sivilceler eğer enfekte olmazlarsa kendiliğinden geçerler. Bu nedenle çocukların yüz ve vücut temizliği ile ilgili alışkanlıkları çok önemlidir.

  • Erken ergenlik nedir? , Belirtileri nelerdir ?
Kızlarda ilk belirti meme dokusundaki büyüme ve bunu izleyen genital bölge ve koltuk altı tüylenmesidir. İlk adet kanamasının başlamasıyla da erken ergenlik süreci tamamlanır.
Erkeklerde ilk belirti testislerin büyümesidir. Testis büyümesini penis büyümesi, genital bölge ve koltuk altı tüylenmesi, seste kalınlaşma, vücut kas kitlesinin artışı izler.

  • Erken ergenlik tedavi edilmeli midir ?

Ergenlik dönemi hem psikolojik hem de fiziksel açıdan oldukça önemli bir dönemdir. Geç ergenlik belirtileri kız ve erkek çocukların 12 ila 13 yaşın üzerinde olduğu zaman bu durum geç ergenlik olarak görülmektedir.

Erken ergenlik belirtileri ise kız çocuklarında genellikle 8, erkek çocuklarında ise 9 yaşlarından önce görülebilmektedir. Erken ergenlik belirtileri genellikle obeziteye bağlı görülebilmektedir. Kız çocuklarında göğüs büyümesi, tüylenme ve regli dönemlerinin 8 yaşın altında görülmesidir.

Erkeklerde ise testislerin büyümesiyle ergenlik dönemine giriş başlamaktadır ve durumunda uzman bir hekim tarafından mutlaka araştırılması gerekmektedir.

Erken ergenlikle birlikte çocukların kemik ve kilo gelişiminde oldukça hızlı bir artış gözlemlenmektedir. Bu durumda çocuklar kendi yaşıtlarına göre daha hızlı boy atma ya da kilo gibi durumlarla karşı karşıya kaldıkları için psikolojik açıdan kendini rahatsız hissetmelerine neden olabilir.


  • Ergenlik gecikmesinin nedenleri nelerdir ?
Yapısal büyüme gecikmesi, kronik sistemik hastalıklar, iç salgı bezlerinin bozukluğundan kaynaklanan hastalıklar, yetersiz ve dengesiz beslenme, obezite ve anoreksiya hastalığı, fiziksel ve ruhsal stres gecikmiş ergenliğin sebepleri arasındadır.

  • Ergenlik döneminde boy ne kadar uzar ?
Bir bebeğin ilk yıl ortalama 25 cm uzaması beklenirken, ikinci yılda bu değer ortalama 11 cm. oluyor. Boy 2 - 4 yaşları arasında yılda ortalama 7 cm, 4 yaşından ergenliğe kadar ise yılda 5 - 6 cm artıyor. Büyüme hızı ergenlik döneminde hızlanıyor ve kızlarda yılda 7 - 8 , erkeklerde ise 8-9 cm'e ulaşıyor.


  • Ergenlikte normal boy artışı hangi faktörlere bağlıdır ?
Ergenlikte normal boy artışını etkileyen temel faktörler doğum öncesi büyümenin yeterli olması, genetik özellikler, sağlıklı ve dengeli beslenme, insan vücudunda büyümeyi düzenleyen salgı bezlerinin yeterli derecede salgılanması, çocukluk döneminde fazla sayıda enfeksiyon geçirilmesidir.

  • Kemik yaşı ne demek ?

Boyu kısa olan her çocuk ve ergende el-el bileği röntgen

filmi tetkiki yapılır. Bu bize kemik yaşı olarak adlandırılan 

iskelet olgunlaşma derecesini gösterir.

Çocuğun doğum tarihinden hesapladığımız, kendi 


takvim yaşıdır. Ayrıca hormonların ve beslenmenin 

etkisiyle oluşan kemik yaşı, sol el-el bileği filmi tetkiki ile 

saptanır. Mevcut kemik yaşı atlasları kullanılarak 

hesaplanan kemik yaşı, çocuğun büyüme potansiyelini 

kendi takvim yaşından daha çok iskelet olgunlaşması göz 

önüne alınarak değerlendirilmesini sağlar. Kemik yaşının 

değerlendirilmesi erişkin boyunun tahmin edilmesine de 

yardımcı olur. Aynı cinsten ve aynı takvim yaşındaki 

sağlıklı çocuklar, fiziksel gelişim düzeyi açısından 

birbirlerinden çok farklı olabilirler. Ergenlikle ilgili 

değişikliklerin oluşmaya başladığı yaş döneminde bu 

farklılıklar daha da belirgin hale gelir, kemik yaşı tayini 

burada yardımımıza koşar. Kemik yaşı atlasına bakılarak 

kemik yaşı tayini, kemiklerin görünümü temelde normal 

olduğu zaman uygulanabilir; kemiklerin şekli bozuksa ya 

da belirgin iskelet displazisi hastalığında, ağır metabolik 

bozukluklarda ya da elleri etkileyen eklem hastalıklarında 

olduğu gibi kemik hasara uğramışsa, bu yöntem 

uygulanamaz. Kemik yaşı; boy kısalıklarında, uzun 

boylulukta, ergenlik değerlendirmesinde, büyüme 

potansiyelinin ve ulaşılacak son boyun belirlenmesinde 

yararlıdır.


Pratik olarak, eğer ergenlikte kemik yaşı takvim yaşından 

geri ise boy uzamasının daha fazla olacağı, kemik yaşı 

ergenin takvim yaşından ileri ise boy uzamasının daha az 

olacağını varsayabiliriz.


Ancak kemik yaşındaki gecikme ya da ileri gitme 

derecesinin fizyolojik değişkenliğe mi bağlı olduğu yoksa 

patolojik durumlardan mı kaynaklandığının kesin ayırt 

edilmesi gerekir. Sağlıklı çocuklarda da takvim yaşı ile 

kemik yaşı arasında 1-2 yıla varan farklar mevcut olabilir. 

Hipotiroidide, büyüme hormonu eksikliğinde, ergenlik 

gecikmesinde; beslenme bozukluğu, emilim bozukluğu, 

metabolik bozukluk gibi kronik hastalıklarda, iskelet 

displazisi hastalıklarında kemik yaşı takvim yaşından 

geridir. Obez çocuklarda kemik yaşı, takvim yaşından 

ileridir. Kemik yaşının ileri olduğu en belirgin durum, erken 

ergenliktir. Erken ergenlikten kaynaklanan kemik yaşı 

ilerlemesi ya da androjen veya östrojenlerin uygunsuz 

kullanımı büyüme potansiyelini ve erişkin boyunu azaltan 

en önemli nedenlerdir. Erken ergenliğin uzun süreli 

tedavisinde kemik yaşındaki değişiklik, tedaviye yardımcı 

olan bir öğedir. 


  • Ergenlikle alınan kilolar için ne yapmalıyız ?
  • KARBONHİDRAT VE YAĞ TÜKETİMİNE DİKKAT EDİLMELİ
  • KIZLARDA DEMİRDEN ZENGİN GIDA TÜKETİMİ ARTIRILMALI
  • MUTLAKA KAHVALTI YAPILMALI
  • ARA ÖĞÜNLER ATLANMAMALI
  • EVDE DE SAĞLIKLI ÜRÜNLER TÜKETİLMELİ
  • ANTRENMAN ÖNCESİ VE SONRASI ÖĞÜNLER İYİ PLANLANMALI
  • SAĞLIKLI KİLO KORUNMALI
  • ŞEKERLİ İÇECEKLERDEN UZAK DURULMALI, MUTLAKA SU İÇİLMELİ
  • OKULLARDAKİ MENÜLER MUTLAKA YAŞ GRUPLARINA UYGUN OLMALI
  • SINAV DÖNEMLERİNDE DAHA FAZLA DİKKAT EDİLMELİ 
  • MUTLAKA BİR UZMANDAN YARDIM ALINMALI

  • Metabolik sendrom nedir ?
Metabolik sendrom, kalp krizi, felç ve şeker hastalığı riskini artıran bazı risk faktörlerinin bir arada bulunduğu tehlikeli bir tablodur.




  • Çocuğumun beslenmesinde nelere dikkat etmeliyim ?

Sağlıklı beslenmenin yanı sıra çocukların daha hareketli bir yaşam tarzı benimsemeleri, fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması ve bu konuda desteklenmeleri çocukların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerine önemli katkılar sağlayacaktır. 

Ergenlik çağı gençlerin yeterli ve dengeli beslenmeleri büyüme ve gelişme hızlandığı için daha da önemlidir. Beslenme gencin yaşına göre boy uzunluğu ve vücut ağırlığının saptanması ile değerlendirilir. Ayak üstü beslenme (fast food) veya abur-cubur beslenme alışkanlığı çocuk ve gençler arasında yaygın olarak görülmektedir. Aslında bu tip beslenme günümüzde insanın hızlı yaşam temposu nedeniyle oluşmuştur. Bu tür beslenme ile enerjinin @-50'si yağdan gelmektedir. Bu yağın çoğunluğu doymuş yağlardan oluşmaktadır.

Diyetteki doymuş yağ miktarı ve serum kolesterol düzeyi ile kalp-damar hastalıkları arasında ilişki olduğu bilinmektedir. Bu hastalıklar yetişkinlerde görülmesine karşın temelleri çocukluk çağında atılmaktadır. Genellikle ayak üstü beslenmede A ve C vitaminleri, kalsiyum, posa tüketimi yetersizdir, yağ ve tuz tüketimi ise yüksektir.

Bu yaş grubunun diğer bir yanlış alışkanlığı da öğün atlamadır. En çok atlanan öğün ise sabah kahvaltısıdır. Sabah kahvaltısı insanlar için önemli bir öğündür.

Ergenlik çağında özellikle kızlarda yemek yeme ile ilgili bozukluklar olarak anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa görülmektedir. Genç kendi kendini kusturmakta, laksatif ve diüretik ilaçlar kullanmakta ve sağlığı bozulmaktadır.Genç, bir deri bir kemik görünümünü almaktadır ve bu durumlarda gencin psikiyatrik tedavi görmesi gerekmektedir. Sorunların nedenlerinin araştırılması gerekmektedir.


  • Ergenlikte diyet ürünler kullanmak doğru mu ?
Cinsiyet hormonlarının artışıyla birlikte vücut şeklinde değişiklikler meydana gelir. Kız çocukların göğüs ve kalça bölgeleri belirginleşirken erkeklerin kalçası küçülür, gövde bölgesi genişler ve vücut daha az yağlı bir görünüm alır. Ergenlik çağında hızlı büyümeye paralel olarak vücudun ihtiyacı olan enerji ve besin öğeleri miktarı da artar. Günümüzde kötü beslenme ve hareketsizliğe bağlı obezitenin görülme yaşının düşmesiyle birlikte, diyet yapma yaşı da gittikçe düşmektedir. Özellikle kız çocukları, vücut şekillerinde meydana gelen değişiklikler sebebiyle kendilerini arkadaşlarıyla ve medyada örnek gösterilen kişilerle kıyaslayarak, bilinçsiz bir şekilde diyet yapmaya yönelmektedirler. Yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklarda, boy uzaması yavaşlayabilmekte veya durabilmektedir. Büyüme, gelişme, kas ve kemik gelişiminde yetersizlikler oluşabilmektedir. İyot yetersizliğine bağlı guatr, demir yetersizliğine bağlı özellikle de kız çocuklarında kansızlık ortaya çıkabilmektedir. Bazen kişiyi ölüme kadar götürebilen çok tehlikeli boyutlardaki anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza adı verilen beslenme bozuklukları da bu dönemde görülebilmektedir. Ebeveynler, ergenlik dönemindeki çocuklarının kilo verme isteğini ciddiye alarak, çocuklarının yanlış diyetlerle sağlıklarında ve vücut gelişimlerinde kalıcı hasarlar oluşturmasına engel olmalı, mutlaka bir beslenme uzmanından yardım almalıdırlar. Obezite hangi yaşta olursa olsun mutlaka diyetisyen yardımı ile tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.

  • İyotun vücut için önemi nedir ?
İyot, vücudumuz tarafından üretilmeyen, ancak besinler yoluyla temin edilebilen kimyasal bir elementtir ve tiroid hormonu yapımı için gereklidir. İyot ihtiyacı yeterli düzeyde karşılanmadığında, tiroit hormonlarının seviyesi düşer ve bir dizi sağlık sorunu ortaya çıkar. İyot eksikliği nedeniyle gelişen hastalıklar dünyadaki en yaygın sağlık sorunlarından birisidir. Özellikle gebelikte ve bebeklik döneminde yetersiz iyot alımı, beyin hasarı ve zeka geriliği gibi ciddi sorunlara yol açabilir. İyot eksikliği yetişkinlerde ise guatr, yani tiroid bezi büyümesine neden olmaktadır. İyodla zenginleştirilmiş tuz tüketmek bu hastalıkların önlenmesi için faydalıdır. Ayrıca iyod açısından zengin deniz ürünlerinin yeterli tüketilmesi de önerilmektedir. İyot eksikliği olan bölgelerde, özellikle gebe ve emziren kadınlara iyotlu tablet takviyeler kullanmaları önerilmektedir.

İyot, tiroid bezinin işleyişini düzgün sürdürmek için gerekli temel maddedir. Tiroid bezi, iyodu tiroid hormonlarını sentezlemede kullanır. Tiroid hormonları büyümeye ve hücre hasarı onarımına yardımcı olur, metabolizmayı ve diğer önemli vücut fonksiyonlarını kontrol eder. Tiroid fonksiyonlarının azalmasının nedeni, iyodun düzeylerinin düşük olmasıdır. Buna bağlı hastalıkların engellenmesi için dışarıdan iyot alınmalıdır.

Ayrıca iyodun mantar, bakteri gibi diğer mikroorganizmaları öldürücü özelliği vardır. Mantara bağlı bazı deri hastalıkları ve diyabetik ülserlerin tedavisinde deriye sürülerek uygulanabilir. Ayrıca suyun arıtılmasında da kullanılır.

Günlük iyot ihtiyacı ne kadardır?

  • 0-5 yaş: 90 mikrogram/gün
  • 6-12 yaş: 120 mikrogram/gün
  • Gençlerde ve erişkinlerde:150 mikrogram/gün
  • Hamilelerde ve emzirme sırasında: 200-300 mikrogram/gün

İyot eksikliği nedenleri

İyot eksikliği dünya çapında milyonlarca insanı etkilemektedir. İnsanların sağlıklı gıdaya yeterince erişemediği ülkelerde daha yaygındır. En önemli iyod eksikliği nedenleri:

  • Toprağın iyot açısından fakir olduğu bölgelerde yaşamak
  • İyod açısından fakir bir beslenme düzenine sahip olmak
  • Vücudun iyodu yeterince işleyememesi

Ayrıca iyot eksikliği açısından yüksek risk altındaki kişiler:

  • Gebe kadınlar
  • Toprağı iyot açısından fakir ülkelerde yaşayanlar
  • İyotlu tuz kullanmayanlar
  • Vejetaryen ve veganlar

İyot eksikliği belirtileri

  • Boyunda şişkinlik
  • Yorgunluk
  • Soğuğa karşı artan hassasiyet
  • Kabızlık
  • Cilt kuruluğu
  • Kilo artışı
  • Yüzde şişkinlik
  • Kas güçsüzlüğü
  • Yüksek kan kolesterol düzeyleri
  • Kaslarda ve eklemlerde ağrı veya sertlik
  • Kalp hızında yavaşlama ve bunun sonucunda baş dönmesi ve bayılma
  • Saç dökülmesi
  • Depresyon
  • Hafızada zayıflama
  • Regl döneminin normalden ağır geçmesi

İyot eksikliği hangi hastalıklara neden olur?

Guatr ve hipotiroidi iyodun eksikliği ile ilişkili en sık görülen hastalıklardır. Ayrıca iyot eksikliği bulunan kişiler aşağıdaki hastalıklar için risk altındadır:

  • Tiroid kanseri
  • Tiroidle ilişkili ottoimmun hastalıklar
  • Kadınlarda kısırlık
  • Prostat, meme, endometriyum ve yumurtalık kanseri
  • Kalp büyümesi veya kalp yetmezliği gibi kalp sorunları
  • Periferal nöropati: Sinirlerdeki hastalıkları ifade eder. Karıncalanma ve uyuşukluk, iğneler batması, aşırı hassasiyet, deri, tırnak ve saçta renk değişiklikleri, ayaklarda yara ve ülserler, terleme bozuklukları, kalp ritmi bozuklukları, gece ishalleri, idrar tutamama başlıca belirtileri arasındadır.
  • Çeşitli zihinsel hastalıklar ve bozuklar

  • Anoreksiya Nevroza Hastalığını nasıl anlayabilirim ?
Ergenlik dönemindeki gençlerde görülen yeme bozuklukları ebeveynlerin korkulu rüyasıdır. Beden algısında bozuklukların fiziksel belirtileri ön planda olsa da aslında yeme bozuklukları psikolojik bir problemdir. Özelliklerde genç kızlarda görülen anoreksiya nervoza hastalığının erkeklerde görülme oranı çok düşüktür. Yapılan çalışmalarda her bin genç kızdan birinde görülen hastalıkta kişi kilo alma kaygısından dolayı yemek yemeyi reddeder ve ciddi sağlık problemleri hatta ölümle karşı karşıya kalabilir.

Anoreksiya nervoza nedir?

Anormal vücut ağırlığı ile tanımlanan ve hayati tehlikeye sahip bir yeme bozukluğu olan anoreksiya nervoza, psikolojik bir hastalıktır. İnce kalmak konusunda aşırı takıntıya sahip olan kişilerde görülen hastalığa sahip olan kişiler normal kilolarının çok altındadır. Genellikle 12-20 yaş arası gen kızlarda yaygın olarak görülen anoreksiya hastaları çok az uyur, buna rağmen oldukça aktiftir. Yemek yemeyi reddederler. Çok nadir olsa da erişkinlik döneminde de rastlanabilen anoreksiya nervoza da kişi çok şişman olduğunu düşünerek çok düşük kalorili diyetler uygulamaya başlar. Önceleri iştah kontrol altına alınabilirken ilerleyen süreçte iştah tamamen kaybolur ve vücut hastalık derecesinde zayıflar.

Anoreksiya nervoza belirtileri?

Anoreksiya nervoza hastaları kilo kaybetme amacıyla kendine özel yeme davranışları geliştirir. Hastalığın tespit edilmesi fiziksel belirtiler ortaya çıktığında anlaşılır. Kilo almaktan aşırı korkarlar ve zayıf olmalarına rağmen çok sınırlı bir diyet yapar. Özellikle karbonhidratlı besinleri tamamen diyetinden çıkarır. Yemek yememek için yemek zamanında saklanma, yemekten kalkmak için mazeretler bulma, sürekli yiyecekleri düşünme, yemek tarifleri toplama, başkaları için yemek hazırla, başkalarının yanında yemek yemeyi reddetme gibi garip ve gizli yemek ritüellerine sahiptir. Herhangi bir hastalık belirtisi olmamasına rağmen ciddi oranda kilo kaybı, sürekli tartılmak, bol kıyafetler giyerek zayıflığını saklama, asla yeterince ince olduğuna inanmamak ve kilosu hakkında sürekli endişeye sahip olmak anoreksiya nervozanın belirtileri arasındadır. Yemekten sonra yediklerini kusmak, diyet hapları, diüretik ya da müshil kullanarak yediklerini atmaya çalışırlar. Kendilerini cezalandırma amacıyla ağır egzersizler yapma, tuvalette uzun zaman kalmak da anoreksiyalı hastalarda görülen davranış bozukluklarıdır.

Anoreksiya nervoza nedenleri?

Anoreksiya nervozanın kendine özgü bir nedeni yoktur. Ergenlik döneminde görülen bir hastalık olan anoreksiyanın gençlerin ergenlik değişimlerine uyum sağlamada karşılaştığı gülüklerden dolayı ortaya çıktığı söylenebilir.  Çevresel, psikolojik ve biyolojik faktörlerin bir araya gelmesi sonucu ilerleyen hastalık tedavi edilmediğinde hastanın hayatını kaybetmesine neden olabilir.

BİYOLOJİK NEDENLER

Anoreksiya nervoza hastaları genellikle duyarlı, azimli ve mükemmeliyetçi kişiliğe sahiptir. Genetik yatkınlığı olduğuna dair kesinleşmiş çalışmalar olmamasına rağmen ailesinde anoreksiya hikâyesi olanlarda hastalığın görülme riski yüksek olabilir.

PSİKOLOJİK NEDENLER

Bebeklik ve çocukluk dönemindeki yanlış beslenme davranışları ilerleyen dönemlerde anoreksiya gelişimi için risk yaratabilir. Utangaç, depresif, boyun eğen, obsesif kompülsif kişilik bozukluğuna sahip gençlerde hastalık daha sık görülür.  Ebeveynleri ile arasında sevgi bağı düşük olanlarda ve geçmişte cinsel istismara uğramış kadınlarda anoreksiya nervoza görülme riski yüksektir.

ÇEVRESEL FAKTÖRLER

Moda dünyasında zayıf vücudun popüler olması özelikle ergenlik dönemindeki gençleri olumsuz etkiler. Zayıf bir bedene sahip olmak amacıyla gençler diyet yapmaya başlar ve ince görünmek konusunda takıntılı bir ruh haline bürünür. Dansçılar, balerinler, mankenler, jokeyler iş yaşamlarındaki rekabetten ve beklentilerden dolayı sürekli kilolarını korumak zorundadır. Bu meslek grubundakilerde yeme bozuklukları görülme riski yüksektir.

Anoreksiya nervoza tanısı

Ciddi oranda vücut ağırlığı kaybedilmesine yol açan anoreksiya nervozanın tanısında ağırlık kaybına neden olan başka bir hastalın varlığına dikkat etmek gerekir. Kilo kaybına ek olarak hastalarda miza dalgalanmaları, cinsel istek kaybı, düşük benlik saygısı, içe dönüklük, obsesyon, sosyal fobi ve depresyon gibi psikiyatrik belirtiler de gözlenir. Soğuğa karşı hassasiyet, tansiyon düşüklüğü, kabızlık, mide boşalmasında yavaşlama, nabız düşüklüğü anoreksiya nervozanın teşhisine yardımcı bulgulardır. Kusma ve idrar söktürücü ila kullanımına bağlı olarak gelişen potasyum düşüklüğü, kalpte ritim bozukluklarına yol açar. Ayrıca kanda lökositlerde azalma ve kansızlığa rastlanabilir. Kilo kaybına bağlı olarak adet düzensizlikleri ve hatta adetten kesilme gibi klinik bulgulara ek olarak kemik yoğunluğunda azalma ve düşük östrojen seviyesi nedeniyle gelişen kemik erimesi gözlenebilir. Tıkanırcasına yemek yiyerek kusma eylemini gerekleştirmeye yönelik davranışlar mide genişlemesine ve mide yırtılmasına neden olabilir. Hastanın klinik ve psikolojik bulguları değerlendirilerek anoreksiya nervoza tanısı konabilir.

Anoreksiya nervoza tedavi yöntemleri

Anoreksiya nervozanın tedavisi uzman bir psikiyatrist, diyetisyen, psikolog, ortopedi, endokrinoloji, fizyoterapist, hemşire gibi sağlık personelinin katkısıyla oluşturulan ekip çalışması gerektirir. Hastanın ve ailesinin tedaviye katılımı tedavinin başarısı açısından oldukça önemlidir.  Hastanın uygun bir beden ağırlığa gelmesinin fiziken ve ruhen etkileri açıkça anlatılabilmelidir. Hastanın ikna edilmesi ve hastalığının etkilerini fark etmesi sağlanmalıdır. Hasta olması gereken vücut ağırlığının %30’unu kaybetmişse genellikle tedavi için hastaneye yatırılır ve kilo alımı kontrol altında tutulur. Bireyin kimlik duygusunu ve öz saygısını geri kazanmasını sağlamak amacıyla psikoterapi seansları ailesi ile birlikte düzenlenebilir. Hasta istenilen ağırlığa geldiğinde hastaneden taburcu edilebilir ancak hastalığın nüksedebilme oranının yüksek olması nedeniyle sürekli kontrol altında tutulması önemlidir.


  • Bulimiya Hastalığını nasıl anlayabilirim ?
Bulimia, kişinin düzenli olarak yemek yemeye karşı kontrolünü yitirdiğini hissettiği çok fazla miktarda yiyecek yediği düzenli bir yeme bozukluğudur. Kişi daha sonra kilo alımını önlemek için kusma ya da laksatifler (temizleme) gibi farklı yollar kullanır. Bulimia olan birçok kişi aynı zamanda da anoreksiye sahiptir.

BULİMİA NERVOZA BELİRTİLERİ

– Kısa sürede aşırı ve hızlı yeme
– Gizlice yeme
– Yediklerini kusma
– Depresyon
– Kalp atışlarında düzensizlik
– Sinirlilik hali, agresif tepkiler gösterme
– Madde kötüye kullanımı
– Kiloda ani artma ya da azalma
– İntihar eğilimi
– Aşırı egzersiz
– Çok yedikten hemen ertesi gün hiç yemek yememe
– Aşırı yemek yedikten sora kusacak bir ortama bulamamasından kaynaklanan aşırı sinirlilik hali

BULİMİA NERVOZANIN NEDENLERİ

Bulimia nervoza’nın kesin nedeni şu anda bilinmemektedir; Bununla birlikte, genetik, çevresel, psikolojik ve kültürel etkiler de dahil olmak üzere bu yeme bozukluğunun gelişimine birçok faktörün katkıda bulunduğu düşünülmektedir.


  • Ergenlerde ter kokusu nasıl engellenir ?
Karbonat, bedeninizi kötü kokulardan kurtarmakta oldukça etkili bir maddedir.
Bedeninizde ter kokan yerlere koltuk altlarınıza, boynunuza, ayaklarınıza karbonat sürün.
Karbonat nemi emer ve , kötü kokuya neden olan bakterileri ortadan kaldırır.
Daha etkili çözüm için mısır nişastasıyla karbonatı karıştırıp bu karışımı kokudan rahatsız olduğunuz bölgelere uygulayın.

Elma sirkesi, vücut kokularına özellikle koltuk altı kokularına karşı çok etkili bir çözümdür.
Bunun nedeni cildin ph seviyesini düşürerek, bu bölgede bakteri üremesini engellemesidir.
Kötü kokuya neden olan bakteriden kurtulmak için elma sirkesi kullanın. Koltukaltı kokunuzdan kurtulmak için sulandırılmış sirkeyi günde bir kez koltuk altınıza uygulayın.

Ayak kokuları için ise, bir kaba su koyun, 1/3 oranında elma sirkesi ekleyin, ayaklarınızı
bu suda 15 dakika boyunca tutun. Bu işlemi haftada 2-3 kez tekrarlayın.


  • Ergenlerin saçlarındaki kepekler için ne yapılmalıdır ?
Karbonat ya da kabartma tozu kepek için en yaygın bilinen çözümlerden biridir. Önce saçlarınızı ıslatın ve bir paket veya bir avuç kabartma tozunu saç derinize dökün ve iyice ovalayın. Daha sonra durulayın. Bunu saçlarınızı yıkamadan önce haftada 3 kez yapabilirsiniz.

  • Ergenlerin makyaj yapması doğru mudur ?
Ergen kızlarda güzelliklerini daha belirgin hale getirebilmek için göz çevresi ve kirpiklere makyaj amacıyla sürülen maddelerin kaliteli olması gereklidir. Göz çevresinde ve yüzde alerjik ya da mikrobik sorunlarla karşılaşılabilir. Makyaj yapılıyorsa her akşam yatmadan önce muhakkak göz çevresinde ve yüzde kullanılan makyaj artıkları uygun solüsyonlar kullanılarak ya da su ve sabunla temizlenmelidir. Yüz temizliği, her sabah kalkıldığında yapılmalıdır. Sabunlar uygun PH içeren, kokulu olmayan düz sabunlar olmalıdır. Aknesi olanlar için sabah yüz temizliği daha da önemlidir. Bir uzman olarak benim kendi şahsi fikrim şu yöndedir; ergenlik dönemindeki kızlarımızın mümkün olduğunca sağlık açısından makyaj ile geç tanışmasıdır.

  • Kız çocukları ilk adeti kaç yaşında görür ?
Kızlar adet görmeye normal şartlar altında 9 ila 12 yaş arası dönemde başlar. Kızlarda ilk adete ‘’Menarş’’ adı verilir ve 9 yaşından daha önce adet görülmesine de Erken Dönem Menarş denir. Ergenlik dönemine geçişle birlikte görülen adet kanaması, regl, çocukluk döneminden genç kızlığa geçilmesinin bir işareti olarak tanımlanır. Kızlarda adet görme ile birlikte artık doğurganlık süreci de başlamış demektir. Bir süre düzensiz devam edecek olan adet döngüsü, genellikle 1 sene içinde bir düzene oturur. Bazı aylarda adet görme yaşanmasa da bu durum yeni başlayan bu süreçte normal olarak kabul edilir. Bu şekilde vücutta dengesizlikler olabilir ancak zamanla adet döngüsü de bir düzene oturacaktır. Bu aşamada kız çocuklarının adet döngülerinin takip edilmesi çok önemlidir. Ayrıca hijyen ve bölgesel temizliklerine dikkat etmeleri de detaylı olarak öğretilmelidir.
  • Kızımın adetleri çok ağrılı oluyor. Normal mi ?

"Adet kanaması başladığında veya başlamasına yakın dönemde karın ve kasıklarda hissedilen kramp tarzındaki ağrılar, ‘adet sancısı’, tıp dilindeki adıyla da ‘dismenore’ olarak adlandırılıyor. Dismenore, adet gören kadınların yarısından fazlasının yakındığı bir durum. 

Dismenorenin en sık görülen nedeni, endometriozis. Türkiye’de en az 2 milyonu etkileyen endometriozis rahim iç tabakasının; rahmin dışında, karın iç zarında ve özellikle yumurtalıklarda yerleşmesiyle ortaya çıkan bir tablo. Endometriozis yumurtalıkta yerleşip kist oluşturduğunda endometrioma adını alıyor. Endometriomaların tıbbi ve ihtiyaç halinde cerrahi tedavisiyle sancılar sona ererken doğurganlık da etkilenmiyor.

Ayrıca miyomlar, polipler, yumurtalık kistleri, genital sisteme ait doğumsal bozukluklar, kızlık zarına ait problemler, kronik enfeksiyonlar, rahim içi araç kullanımının sebep olduğu veya geçirilen operasyonlara bağlı gelişen batın ve rahim içi yapışıklıklar da adet döneminde sancı yapabiliyor.

Adet sancısını dindiren etkili yöntemler

  • Yatarken karnınıza sıcak su torbası koyabilir veya sıcak kompres uygulaması yapabilirsiniz.
  • Ayaklarınıza uygulayacağınız sıcak kompres de fayda sağlayacaktır.
  • Alt karın bölgenize, avuç içi ve parmak uçlarınızla dairesel hareketler ile masaj yapabilirsiniz.
  • Ilık duş almak her zaman etkili olacaktır.
  • Sıcak içecekler, özellikle de zencefil, tarçın, papatya, ıhlamur ve rezene gibi bitki çayları tüketmenizde yarar var. Bu çaylar ödem çözücü etkileri ve antioksidan içerikleri sayesinde dismenoreyi hafifletiyorlar. Ayrıca sakinleştirici etki de sağlıyorlar.
  • Özellikle adet dönemi ve öncesinde sağlıklı beslenmeye dikkat edin. Adet dönemine bir hafta kala, vücutta su toplanmasına ve ödeme neden olduğu için tuzu kısıtlayın. Mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin salgılanmasında etkili olan B6 vitamininden zengin (muz, avokado, bezelye, havuç, baklagiller, pirinç, balık, tavuk kırmızı et ve kepek ekmeği gibi besinler tüketin. Adet sancılarında magnezyum krampları azaltan etkiye sahip. Yeşil yapraklı sebzeler, tahıl ürünleri, kuruyemişler (badem, fındık, fıstık, ceviz), soya fasulyesi, havuç, kereviz, pırasa, kakao ve hurma gibi magnezyum içeren besinleri tüketmeye özen gösterin. İhtiyaç halinde doktor tavsiyesiyle magnezyum takviyesi de alabilirsiniz.

Düzenli egzersiz, meditasyon, yoga, nefes egzersizleri ve düzenli uyku da aşırı prostaglandin salgısını baskılayarak rahatlamanızı sağlayacaktır.

Ağrılar şiddetlendiği takdirde mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.


  • Ergenlik sivilceleri nasıl geçer ?

ERGENLİK SİVİLCESİ (AKNE VULGARİS) NEDİR?

Akne, genellikle ergenlerde sık olmak üzere her yaşta görülebilen, deride bulunan yağ bezlerinin ve kıl köklerinin düzgün çalışmaması sonucu, belirli vücut bölgelerinde ortaya çıkan bir inflamasyondur. En sık karşılaşılan türü genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan ‘akne vulgaris’tir. Akne Vulgaris, halk arasında “Ergenlik Sivilcesi” diye anılır.

Akne tedavi edilebilen bir durumdur; ancak her sivilce aynı şekilde tedavi edilmez. Bu nedenle sivilce tedavisinin dermatolog tarafından planlanması ve izlenmesi en uygun olandır.


  • Ergenlik döneminde guatr sık görülür mü ?
Tiroid hastalığı hayatın her döneminde olabilir. Doğduktan itibaren her yaşta ortaya çıkabilir. Özellikle Türkiye iyot eksikliği bölgesinde olduğu için, buna bağlı tiroid hastalıkları ve guatra ülkemizde çok sık rastlanıyor. Ergenlik döneminde özellikle 'Haşimato' hastalığı dediğimiz bir guatr tipi ortaya çıkıyor. Bu daha çok genç kızların hastalığıdır. Bilinmeyen bir şekilde tiroid dokusuna karşı vücut antikor üretiyor ve tiroid dokusu tahrip oluyor. Ergenlik döneminde özellikle tiroid hormonlarına ihtiyaç artıyor. Bu nedenle tiroid bezi daha fazla çalışmak zorunda kalıyor. Hem bu nedenle hem de Haşimato nedeniyle özellikle ergenlerde guatrı sık sık görüyoruz.

* Erkekler bu hastalık konusunda daha mı şanslı? Evet; kızlarda guatr, erkeklere oranla 7 ile 10 misli daha fazla görülüyor. Nedeni tam olarak bilinmiyor ama bir genetik yatkınlık olabileceğini düşünüyoruz.

* Tiroid hormonunun az olması mı, çok olması mı sorun? Her ikisi de sorun... Tiroid hormonu az salgılanırsa halsizlik, yorgunluk, üşüme, tembellik hissi ve uykuya meyilli olma durumu söz konusu olur. Tiroid hormonu fazla olursa terleme, çarpıntı, uykusuzluk veya huzursuzluk gibi belirtiler ortaya çıkar.

  • Ergenlik döneminde iskelet sistemi bozuklukları sık görülür mü ?
Büyüme ve gelişme döneminin önemli bir bölümünü oluşturan ergenlik döneminde kas-iskelet sorunları sık görülmektedir. Romatizmal hastalıklar, kronik ağrı sendromları, sistemik vaskulitler, enfeksiyonlar, aşırı kullanma sendromları, spesifik ortopedik sorunlar, metabolik kemik hastalıkları, tümörler, periferik nöropatiler, primer kas hastalıkları ve psikosomatik sorunlar en sık görülen kas-iskelet sistemi sorunlarıdır. Ergenlerde kas-iskelet sistemi sorunlarının yaygın olması, semptomların erişkinlere göre faklılık göstermesi, geç kalmış ve yeterli olmayan tedavinin kalıcı sakatlıklara yol açma riskinin bulunması nedeniyle bu dönemdeki multidisipliner ve yetkin yaklaşım büyük önem taşımaktadır.

  • Ergenlik döneminde hıçkırık neden artar ?
Çoğunlukla istemsiz hava yutulmasından, aşırı yemekten, gazlı içeceklerden, aşırı alkol tüketiminden ve gastrointestinal, yani mide bağırsak sisteminde ani ısı değişiminden kaynaklanır. Hıçkırık nedenleri çoğunlukla psikolojik kaynaklıdır. Ani duygu değişimleri, heyecan, korku ve stres hıçkırığı tetikleyebilir.

  • Ergenler alkol, sigara, madde bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklardan nasıl korunur ?
Bütün insanlar, özellikle çocuklar ve gençler, sevgiye, ilgiye ve şefkate muhtaçtır. İnsan, doğumundan ölümüne kadar eğitime muhtaç bir varlıktır. O, nasıl bir çevrede yetişirse, ona göre bir eğitim alır ve yönlendirilir. Aile, okul, arkadaş ve iş çevreleri ile medya, insanı, özellikle çocukları ve gençleri yönlendiren ve eğitiminde rol oynayan çevrelerdir. İnsan, her zaman çevresinde iyi örnekler görmeye, bunlarla teşvik edilmeye, kötü örneklerden ise uzak tutularak korunmaya muhtaçtır. Çocuğa çevre şartlarını o şekilde hazırlamalıdır ki, onun davranışı karşısında ona söyleyeceğimiz söz; “Sakın yapma” yerine, “Aferin!” olsun. Sokak çocuklarının hepsinin sokak çocuğu oluşlarının, tiner ve bally koklamalarının nedeni, suçlu çocukların tamamına yakınının suç işlemelerinin sebebi, yetişkin suçluların büyük çoğunluğunun suçlu olmalarının nedeni, çocukluk ve gençlik yıllarında sevgiden, ilgiden ve şefkatten mahrum kalmaları ve bozuk kişiler ve bozuk çevreler tarafından yönlendirilmeleridir. Çocukların ve gençlerin zararlı alışkanlıklardan korunmaları için sevgiden, ilgiden ve şefkatten mahrum kalmamaları ve olumlu kişilik sahibi olmaları gerekir.
 
  • Ergenlik dönemi duygusal değişiklikleri nelerdir ?
Ergenlik Dönemi, insan yaşamında önemli bir geçiş evresidir. Bu geçiş evresi yalnızca fizyolojik değişimleri değil; duygusal ve psikolojik değişimleri de beraberinde getirir. Erken çocukluk dönemindeki deneyimler, yetiştirilme tarzı, ebeveyn tutumları, aile öyküsü gibi etkenler ergenlik döneminin nasıl şekilleneceğini gösteren önemli değişkenler arasında yer alır. Ergenlik döneminde, kaygı bozuklukları, depresif bozukluklar, duygu durum bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, davranım bozuklukları, risk alma davranışı (risk içerikli cinsel davranış, ergen gebeliği vb.), madde kötüye kullanımı, yeme bozuklukları en sık gözlenen psikolojik sorunlar arasında yer almaktadır.

  • Ergenlerle nasıl iletişim kurmak gerekir ?

ERGEN KIZ- ANNE İLİŞKİSİ
Anneden uz

ERGEN ÇOCUĞUNUZLA İLETİŞİM KURABİLMENİZİN 4 PÜF NOKTASI


Ergenlik döneminde kız çocukları ebeveynlerinden kopmaya ve bireyselleşmeye çabaladıkları için bu dönemde anneden biraz uzaklaşmak isteyebiliyor. Anneler genellikle kuralları hatırlatan kişi oldukları için arkadaşlarına yönelebiliyor. Ayrıca kuşak farkı da önemli bir etken. Onlara göre anneler günümüzün modasını, çağımızın sunduğu teknolojik gelişmeleri bilmezler; kendi gençlik döneminde takılı kalırlar. Kimi ergen kızlar, özellikle de kendine ve fiziğine güvenmeyenler, anneleri zayıf, güzel ya da bakımlıysa, onu kendilerini rakip olarak görebiliyor veya kıskanabiliyor. Ve annesiyle rekabet içine girebiliyor. Tüm bunların sonucunda da iletişim problemleri yaşanmaya başlıyor.


ERGEN ERKEK – ANNE İLİŞKİSİ
Annesiyle sorunu olan, sevgilisiyle problem yaşayabiliyor

Ergenlik dönemine özgü ayrılma ve bireyselleşme kızlarda olduğu gibi erkek ergenler için de geçerli. Erkek ergenler aşırı müdahale eden ve kendisine özel alan yaratmasına izin vermeyen anneleriyle ciddi fikir çatışmasına girebiliyor. Onu anlamadığını düşünen genç artık annesiyle bir şeyler paylaşmaktan vazgeçebiliyor. Anneyi tabulaştırma eğilimi de ergen erkeklerde görülen bir başka sorun. Anneyi tabulaştıran genç erkek, onun babası dahil başka biriyle yakınlaşmasını kabullenmekte zorlanabiliyor.

Anneyi sahiplenme, hatta "ben varım ya, kimseye ihtiyacın yok" gibi söylemlerle sık karşılaşılıyor. Bu genellikle eşler arasında sorun yaşanan ailelerde görülüyor. Karşı cinse ilk bakış açısı, anne ile olan ilişkiyle başlıyor. Anne ile yaşanan sorunlar kız arkadaş ile ilişkili sorunlara neden olabiliyor. Annesi ile ilişkisinde sorun olan ergenlerde "kızlar çok aptal, nefret ediyorum" gibi cümleleri sıkça duyuluyor. Ergenin annesiyle ilişkisinde sorun varsa, karşı cinse daha temkinli ve dikkatli yaklaşıyor. Bu nedenle annenin erkek çocuklarıyla olan ilişkilerini sağlıklı tutması da çok önemli. Hayatlarına fazla müdahale etmeden ve belirli bir sınırda ilişki kurmayı başarabilen annelerin erkek çocukları arkadaş ilişkileri ve özellikle sevgilileri ile olan ilişkilerinde daha uyumlu olabiliyor.

Annesiyle sağlam ilişkisi olan, tuzaklara daha kolay 'hayır' diyebiliyor

"Ergen çocukla sağlıklı ilişkiyi devam ettirmek ve sınırları korumak çok önemli." diyen Psikiyatri Uzmanı Arzu Önal sözlerine şöyle devam ediyor: "Çünkü yapılan araştırmalar anne baba ilişkileri daha sağlam olan ergenlerin özgüvenlerinin yüksek olup, istemedikleri şeylere daha rahat 'hayır' diyebildiklerini ortaya koymuş. Örneğin, çevreden telkin edilen alkol, sigara ve uyuşturucu maddeleri daha kolay reddedebiliyorlar. Anneyle yaşanan sorunlu bir ilişki biçimi ise arkadaş seçimini olumsuz yönde etkileyebiliyor ve zaten arkadaşlarının dediklerini önemseme eğiliminde olan gençler hiçbir filtreden geçirmeden onların dediklerini kesin doğru kabul edebiliyor. Bunun sonucunda da uyuşturucu madde kullanımından sonrasında pişman olunan cinsel ilişkiye kadar, ergenlerin psikolojisini ve hayatını altüst edebilecek sorunlar yaşanabiliyor."


ERGEN ÇOCUĞUNUZLA İLETİŞİM KURABİLMENİZİN 4 PÜF NOKTASI


•Eleştirmek yerine, dinleyin: Ergen çocukları eleştirmeden ve kızmadan dinleyebilmek çok kolay değil kuşkusuz. Ama siz yine de sağlıklı iletişim kurabilmek için çocuğunuzu eleştirmek ve sürekli yapması gerekenleri söylemek yerine, onu dinleyin. Bu süreçte bir sonraki cümlenizi düşünmek yerine ne dediğine ve ne demek istediğine odaklanın. Uzun cümlelerden kaçının ve konuşmanızın karşılıklı devam ettiğinden emin olun.

•Aynı dilde konuşun, jargonlarını öğrenin: Farklı dilde konuştuğunuz takdirde, zaten 'beni anlamıyor' demeye fazlasıyla meyilli olan çocuğunuz, bu durumda anlaşılamadığını düşünerek iletişimi kesebilir. Dolayısıyla çocuğunuzla aynı dilde iletişim kurmaya çalışın.

•Ortak ilgi alanları bulun, birlikte yapın: Çocuğunuzun ilgisini çekebilecek aktiviteleri keşfedin ve ona bunları birlikte yapmayı teklif edin. Örneğin ona dans veya herhangi bir spora ya da başka bir aktiviteye birlikte katılmayı önerebilirsiniz. Veya çok sevdiği bir müzik grubunun konserine, festivale birlikte gitmeyi teklif edebilirsiniz.

•Teknolojiyi yakından takip edin: Malum, devir teknoloji devri. Tabii ki çocuğunuz kadar teknolojiyle içli dışlı olmanız zor ve gerekli de değil. Ama en azından gençlerin sıkça kullandıkları selfie - Instagram, Facebook, Twitter, Play Station oyunları gibi başlıklar konusunda bilgi sahibi olun. Bu çocuğunuza bir adım daha yakınlaşmanızı sağlayacaktır.


  • Ergenlik döneminde özgüven artar mı azalır mı ? 

Öncelikle şu bilinçte olmalıyız; eğer çocuğunuzda özgüven eksikliği varsa sizde de vardır. Çünkü aslında etrafımızda olan herşey ve herkes kendimizi fark etmemiz için bize ayna tutar. Çocuklarımız da bize aynalık yapar.

Özgüveni eksik, sorumluluk almaktan kaçınan, isyan eden, suçlayan, yargılayan ya da içine kapanık, asosyal tavırlar sergileyen çocuklarınız varsa; bu tutum ve davranışları bir yerlerde, bir zamanlar anne baba olarak göstermişizdir ya da gösteriyoruzdur. Bu bilinç ve bakış açısıyla baktığımızda; sorumluluk alıp kendimizi fark ederek öncelikle kendimizi değiştirmek için adım atmalıyız.

Bu değişim sorumluluğunu alan ebeveyn, çocuğuna en ideal örnek olur. Çünkü çocukluk döneminde ve ergenlik döneminde olan bireyler en yakınlarını (anne, baba, ağabey, abla, yakın aile) taklit ederek yaşamda kendilerini var edebileceğini zanneder.

Çocuğunuzun duygularını ifade etmesi için güvenli bir alan oluşturun. Özgüvenin eksikliği daha çok, çocuğun kendini güvende hissetmediği bir ortamda yetişmesinden kaynaklanır. Önlem olarak bu ortamı değiştirebilirsiniz. Duygusal olarak yetiştiği ortamın sevgi ve güven duyguları barındırıp barındırmadığını değerlendirebilirsiniz. Bu duyguları vermeyen, veremeyen unsurların değişimi için bu kendiniz de olabilir, mutlaka sorumluluk alın ve adım atın.

Ergenlik döneminde olan gençlerin takım ruhunu 

hissedeceği, birlikte başarma duygusunu tadacağı ya da 

bireysel tatmin yaşayacağı, hayal gücünü ve duygularını 

ifade edebileceği bir hobi ile ilgilenmesi, üretmesi, 

yaratması çok sağlıklı olur.

Bedeninde biriken potansiyel enerjiyi aktarması, hem zihinsel, hem duygusal hem de bedensel rahatlık ve sakinlik sağlayacaktır.

Çok klasik bir metod olmasına rağmen geçerliliğini hiç yitirmeyen günlük tutmak, yazmak duygu iniş çıkışlarını ifade ederek rahatlamasını sağlar. Ancak; asla günlük ebeveyn tarafından okunmamalıdır!






DOWN SENDROMU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?

DOWN SENDROMU NEDİR? Down sendromu genetik bir rahatsızlıktır. Sağlıklı insanlarda 2 tanesi eşey  kromozomu (XX veya XY) olmak üzere toplamd...

POPÜLER YAYINLAR